Allah Teala şöyle buyuruyor: “Rahman, Kur’an’ı öğretti” (Rahman/1-2). Yani hangi kalble inmişse onu ihya eder. “İnsanı yarattı” (Rahman/3). Yani insanın nefsi Kur’an üzere halkolundu. “Ona beyanı öğretti” (Rahman/4). Kur’an’ı indirdi ve gaybte bulunan maksadını açıkladı. “Mizanı koydu” (Rahman/7). Adalet terazisini ve hükümlerini Kur’an’a göre değerlendirilmesini murat etti. Tersine hareket zulüm olup Hakk’ın dışına çıkmak demektir. “Mizanda taşkınlık yapmasınlar” (Rahman/8) diyerek ayrıca bir kez daha adaletle nefsin kaim olmasını murad ettiğini ve insanı bu nedenle Kur’an vasıflarıyla donattığını belirtmektedir. Buna uymayanları ise şöyle uyarır: “O gün adalet terazilerini koyarız” (Enbiya/47). İnsanın her hali, makamı bir mizan, ölçü, bilgi ve amel yönüyle terazilerle tartılır. Ölçü Hakk’tır. Hakk teraziyi “Bir hesaba bağlıdır” (Rahman/5) sözünde belirtmiştir. Bu ise terazinin iki kefesiyle gerçekleşebilir. Bu nedenle iki kefe belirtilmemiş, onun yerine “Tartıları ağır gelen kimse” (Karia/6) denilmiştir. Bu ayet mutlularla ilgilidir. Devamında “Tartıları hafif gelen kimse” (Karia/8) denilmiştir. Bu da bedbahtlar için belirtilir.
İlahi terazinin bir yönüde “her şeye yaratılışını verdi” (Taha/50) ayetinde beirtilir. Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Ben ve Ebu Bekir tartıldık, Ben ağır geldim. Ebu Bekir ile ümmet tartıldı, O ağır geldi”. İş, ilim ve amelle sınırlıdır. Amel ise iki kısımdır: duygusal ve kalp amelleri. İlim ise iki kısımdır: Akli ilim ve şer’i ilim. Her kısım Allah katında (Kur’an ve Sünnet üzere) belirlenmiş bir teraziye dayanır. Yükümlü kuldan istenen ise bu sınırları aşmamasıdır. “Dininizde haddi aşmayın” (Maide/77) ayeti “terazide haddi aşmayın” (Rahman/8) ayetiyle benzer hükümleri içerir. Allah’a karşı Hak ve hakikati belirten anlamını taşır. “Ölçüyü adilce yapın” (Rahman/9) ayetinin sırrı bütün bu hakikatleri kapsar. Böylelikle Allah karşısında kuldan talep edilen şey, insanlar arasında ve kendilerine (nefislerine) karşı adil olmaktır. Allah kuluna adil olmayı nasipederse, bütün iyilikleride kendisine vermiş demektir. Bir ayette şöyle buyurulur: “Kötülüğün cezası, kendisi gibi bir kötülüktür” (Şura/40). Kötülüğü kendisi ile sınırlı tutmuştur. Onun üstünde dememiştir. “Kim bağışlar ve arayı düzeltirse, onun ücreti Allah’a kalmıştır” (Şura/40) ayetinde ise nitelendirmede üstünlük belirtilmiştir.
Allah bu şekilde kullarını iyi ve saygın ahlaka ve cömertliğe teşvik etmiştir. Çünkü kendisi daha üstününe layıktır. Buda rahmetin gazabını geçmesinden kaynaklanır. Buna göre ateşe ehli, herhangi artış olmaksızın adaletle girecektir. Cennete ise ehli, Allah’ın ihsanıyla girecektir. Allah “Allah’tan korkun, size Allah öğretir” (Bakara/282) ve “Allah’tan korkun, size Furkan verir” (Enfal/29) ayetiyle kula verilen nur ile adalet ve zulumü nefsinde ayırt edebilecek imkanı verdiğini belirtmektedir. Kişi sahip olduğu ilim ve amelini karşılaştırır ve Kur’an ve Sünnet ile mukayese ederse, yerini bugünden bulabilir. “Bütün iyilikler Allah’tandır, kötülükler nefsinizdendir” (Nisa/75) ayetiyle ihsanları ile Allah’a şükreder, kötülükleri için ise Hakk’a tevbe eder. Bu şekilde ölçüyü-teraziyi dengede tutmaya çalışır. Terazinin doğru kullanılması için Kur’an ve Sünnet ilmi şarttır. Bilmelisin ki, Rabbin karşısında nefsini hangi teraziyle tartarsan tart, nefsin nedeniyle gurura kapılmamalısın. Zira nefsinde O’nun armağınıdır. Nefsine sen sonradan sahip oldun ve onu adaletle kullanmak üzere emaneti sahibinden aldın. Adaletli bir nefsin olmazsa o seni ateşe sürükler.