H.M.S.12. Muhabbetullah Sırrı Ve Hakikati
12. MUHABBETULLAH SIRRI VE HAKİKATİ
Muhabbetullah Allah’ın nurundandır. Zatı Muhabbet Zati nurundan, eşyaya muhabbet ise esma nurundandır. Muhabbetin merkezi insanın nefsi natıkasıdır. O da kalptedir. İnsanın muhabbeti Zat kaynaklıdır. “Ben gizli bir hazineydim. Bilinmekliliğimi sevdim …” kudsi hadisinin sırrına binaen insanın nefsi natıkasında muhabbet nuru konmuştur (hubbi teveccüh neticesinde). İnsandan da istenen bu nurla Zatına teveccüh ve muhabbet etmesidir. Hz. İsa (as) şöyle demiştir: “Kişinin kalbi, malının bulunduğu yerdedir. Mallarınız gökte olsun ki, kalbinizde gökte olsun”. Gökten kast Rahman’dır. Rahman arşı istiva etmiştir. Nefesi (Nefsi) Rahman muhabbeti isim ve sıfatlarla yeryüzüne indirmiştir. Mala olan muhabbet aslında ilahi isim ve sıfatlara yönelmedir. Mal perde olursa bu hakikate ulaşılamaz. Mal ve mülkün yani eşyanın hakikatine vakıf olunursa, bu noktadan İlahi isim ve sıfatlara, oradanda Zatına yönelinir. Muhabbet Hakk’ın Zatına ulaşır. Bu ise kalbin “arşullah” olmasıdır. Gökte yer almasıdır. O’nun yeri Rahman’ın elidir. Bu nedenle “sadaka Rahman’ın eline düşer” buyurulmuştur. Sadaka muhabbet duyularına karşı onun muhabbetinin paylaşılmasıdır.
Malın paylaşılmasıyla Rahman hem maddi düzeyde malı bereketlendirir hemde muhabbet paylaşılır. “Hediyeleşiniz” buyurulmasıda bu hakikate dayanır. Kişinin en çok muhabbet duyduğu ise yakınlarıdır. Eş ve çocuklar bu grupta yer alır. “En hayırlı sadaka çoluk çocuğunuza harcadığınızdır” sırrı buradadır. Muhabbet duyulanlar arasında sevgi-muhabbet paylaşılmakta ve çoğalmaktadır. Nasılki insan aşırı yakınlık ve muhabbet nedeniyle kendisini aşırı sevmesinden dolayı yok olmaz aynı şekilde, çocuğunu, eşini veya malını sevmek nedeniyle de yok olmaz. Yeterki muhabbet kaynağının İlahi Zat olduğunu idrak edebilsin. Eğer bu hakikat bilinmiyorsa, sevgi patolojikleşir ve hem kişiye hemde çevresine zarar verir. “Bir şeyi aşırı sevmen seni kör ve sağır yapar” hadisinin anlatmak istediği bu patolojik muhabbettir. Bu madde kökenlidir. Eşyanın hakikati dolayısıyla halkın hakikatinin bilinmemesinden kaynaklanır. Böyle bir patolojik muhabbet “Benim” duygusunu getirdiğinden, ben (ene) merkezli bir sevgiye yol açar ve paylaşım ortadan kalkar. Paylaşım kalkınca, muhabbet paylaşımıda söz konusu olmadığından, kişiler yalnızlığa mahkum olur. Mal ve muhabbet paylaşıldıkça artar. Tersi ise cimriliktir. Mala ve sevinilen ne ise onu putlaştırmaktır.
Muhabbet nurunun kaybolmasıdır. Muhabbet nurunun artışının belirtisi ise cömertliktir. Kaynağıda mülkün Allah’a ait olma bilincidir. Bu irfan ariflerin kalplerinde yer etmiştir. Hakk, kesin ve zevk ederek buldukları bu bilgiyle ariflerin kalplerine yakındır. Nefsi natıkaları muhabbet nurunu etraflarına yayar. Muhabbet nuru, irfan-ilim nuru ile birleşerek onları “kamil” vasfına taşır. Çünkü kamil insan yakınlığın zirvesindedir ve kulluğunun kemalinde bu nurla ortaya çıkar. Ve kendisini var edenin zatnın kemalini bu nurla müşahede eder. Allah “insanı en güzel surette yarattı” buyurulan hakikatte budur. “En güzel” buyurulması, Allahuekber gibi buyurulması gibidir. Şundan daha güzel anlamı yoktur. İnsan en kamil vasfı ile bu nurla halkedilmiştir. Daha üstün bir varlık yoktur. Nefsi natıkadaki Hakk’a ait muhabbet nuru insanı “en güzel” yapmaktadır. Bütün Salih amellerde bu nurla gerçekleşir. “Allah Ademi Rahman suretinde yarattı” kudsi hadisinde bu hakikatte gizlidir. Bu muhabbet nuru kaybolduğunda, Hakk’tan uzaklaşılır ve kötü vasıflı amellerin nedeni olur böyle bir kişi hüsrandadır ve hayat ticaretinde herhangi bir kazancı yoktur. “Ticaretleri onlara fayda vermedi, doğru yolada ulaşamadılar” (Bakara/16); “İnsan nankördür” (Hacc/66); “İnsan çok zalim ve çok nankördür” (İbrahim/34) ayetlerinde bu muhabbet nurunun Hakk’tan sapmış hali anlatılır. İnsan bu nuru kaybettiğinden gafildir. Kaybetmesinin nedenide nefsini ve Rabbini bilmemesidir. Aslında bu nur nefsi natıkasında aslen vardır. Ancak insan bu nuru açığa çıkaramaması nedeniyle sorumludur. Bu nedenle şöyle buyurulur:”İnsan gerçekten zarardadır” (Asr/2) ve “Doğrusu insan çok zalim ve bilgisizdir” (Ahzab/72). İnsan-ı kamil ise, bu nurla “Allah” dediğinde, alemler bu nurla halkedildiğinden, insan-ı kamilin “Allah” demesiyle birlikte bütün alem ve Allah’a ait isimlerde aynı şeyi söyler. Bu muhabbet nurunun her şeye sırayet etmesi nedeniyledir. Bu ise “Mutlak Tevhid” sırrıdır. Vahdeti Vücud hakikatinin alemlere sirayetidir. Mutluluk tevhidin varlığına bağlı iken, ebedi bedbahtlıkta tevhidin yokluğuna bağlıdır. “Ey iman edenler iman ediniz” (Maide/35) ayeti bizi davet etmektedir. “Evet Rabbımızsın” misakımızın bu alemde de yaşanması için uyarıdır. Rabbın bilinmesi ise nefsin bilinmesine bağlıdır. Senin nefsi natıka hakikatini ise Allah’ın nurunu taşır. Bu nurun açığa çıkması ilim ile ve ahlak ile söz konusu olur.
Bu nedenle Hz. Peygamber “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” buyurmakta ve O, “Deki Rabbim ilmimi arttır” (Taha/114) duasıyla bu nurun artışına davet edilmektedir. İşte Allah’ın nurundan olan muhabbet nuru, ilim-ahlak sayesinde artar ve kişinin fiillerine yansır. Güzel ahlak ise Kur’an ve Sünnete göre olan fiiller, ameller ve hallerdir. Güzel ahlak gerçekte O’na ait iken kulda Hakk’ın başarıya erdirmesinin inayetiyle bulunur. İnayet ise ilim ile talep edilir. Bu nedenle “Nefsini bilen Rabbini bilir” buyurulmuştur. Nefsi natıkada dürülü olan bu nur ancak bu yol ile kemal seviyeye ulaşır.