İlim, nefste Hakk’ın ilim sıfatı ile zuhur etmesidir. İlim, Hakk’ın subuti sıfatı olup, Hakk’ın Ruh’unun nefse nefhedilmesinden ibarettir. Nefs Ruhul Kudüs kanalıyla (subuti sıfatlarla) hayat bulur. İlimde bu ruhla nefsin ziynetlenmesidir. Nefsin ölümüde ilmin ve bu ruhun olmayışı ile gerçekleşir. Şöyle denilebilir: Allah’ı blmek nefse ilişen ruhtur ve nefislerin hayatı demektir. Bilgisizlik ve ilmin olmayışı ise nefsin ölümüdür. Kuşkusuz Allah’ı bilmek Allah’ın kendilerini kendilerine (nefislerin) şahit tuttuğu ahdi misak esnasında her insanın nefsine işlemiştir. Nefs bu itibarlada nurdur. İlim ruhunu taşır. İnsan nefisleri doğal bedenlerde yaşamaya başladıklarında ise, Allah’ı tevhid etmeyi bilmemek haliyle “ölü” olarak kalmıştır. Bu ise zulmettir, karanlıktır ve cehalettir. Bundan sonra Allah bazı nefisleri Allah’ın birliğini bilmeyle canlandırmış iken Allah’ın varlığını bilmek, aklın zorunlu hükümlerinden birisidir. Bu nedenle nefisler ölü diye isimlendirilmiştir.
Allah Teala şöyle buyurur: “Ölü iken …” (Enam/122). Yani, Allah’ı bilme ruhunu kendisinden alması nedeniyle ölü olan kimse demektir. “Sonra kendisine hayat verdik ve kendisiyle insanların arasında yürüdüğü bir nur verdik” (Enam/122).böylelikle, ahirette diriliş bilgisiyle birlikte tekrar bedenlerine döndürülecekleri gibi, ilmini kendisine döndürdü ve onunla (Allah’ın nuruyla ve ruhuyla) hayat buldu. Başka bir ayette ise şöyle denilir: “Karanlıklara yürüyen kimsenin örneği …” (Enam/122). Burada hayatın kendisi olan nurun karşıtı karanlık kast edilmektedir. Bu ise ilim nuru ve ruhunun nefste bulunmayışıdır. Öyleyse hayat, Allah’ın varlığını ve birliğini ikrar etmek demektir. Yaratılmış bilgi Allah’ın birliğini (tevhid) bilmek demektir. Karanlıklar ise Allah’ın varlığını ve birliğini bilmemek demektir. Kur’an’da Allah insanları “zulmetten (karanlıktan)nura” defalarca davet etmektedir. Bu nedenle Allah Teala bizden misak alınan ayette varlığını ve birliğini zikretmiştir. “Ben sizin Rabbınız değilmiyim?” onlarda evet Rabbimizsin” (Araf/172) dediler. Böylelikle Rablığı kabul ettiler. Onaylama ve ikrar nefsi natıkada bulunan bu hayat-ilim nuru ve ruhu ile gerçekleşmiştir. Bu nedenle Allah Teala ayetin devamında “kendisine hayat verdiğimiz” (Enam/122) demiş, fakat bununla yetinmeyerek “ona kendisiyle insanların arasında yürüdüğü bir nur yarattık” (Enam/122) buyurmuştur. Burada kast edilen Allah’ın birliğini (tevhid) bilmektir. Çünkü insan adına üstünlük ve mutluluğun gerçekleştiği bilgi bu bilgidir. Bunun dışındaki bilgi ise, bu yerde o bilginin yerini alamaz. Bu nedenle ilim çokluk (kesret) içinde birliği (vahdet) müşahede etmeyi en üstün bilgi saymıştır. Zira nefs ilmi ile donanmazsa, onun gördüğü şey çokluktur. Şöyleki; Nefs kendisini çokluk ve niceliğin yeri olan bedenle birlikte düşünebilir ve hiçbir zaman kendisini yalnız göremez. Ruh (nefsi natıka) insanlığını ancak bedenin hakikatini (eşyanın hakikatini) bilmeyle bilebilir. Bu yoldan da tevhide ulaşabilir. Nefsinde tevhid hakkında ilim nuru ile elde ettiği bilgi, zevk, müşahede ve keşfe dayalı ve aynı zamanda ilmin sağladığı teorik bilgiyede dayanmaktadır. Bu ilmel yakinin, aynel ve hakkel yakin dönme halidir. Bu ise mertebelerdeki ilmi bilmeye dayanır. Bu nedenle “Nefsini bilen Rabbini bilir” buyurulmuştur. Rabbı nefsinde tevhid eden şu ayeti yakinen müşahede eder: “Gök ve yerde iki ilah bulunsaydı, bozulurlardı” (Enbiya/22). Bu yoldan İlah’ı da birlemiş (tevhid) olur. Bu ise Rububiyet ve uluhiyetin İlahi Zatta tevhid edilmesidir.
Bu mertebeleri öğrendikten sonra, alemlerdeki bu çokluk, seni Allah’ın birliğinden perdelememelidir. Kesrette vahdeti, vahdette kesreti idrak edebilmeli ve bu itibarların TEK ilahın görünmeleri olarak bilmelisin. Hakk’ın nefislerde zuhur ettiği mazharları görürler. Bu ise zahiren kesrettir. Ama bu mazharın batınında Hakk vardır. Bu bilgiyi ise ilim nuru nefse verir. İlim bu nedenle farzdır. Hakk’ın tevhid edilebilmesi için Hakk bu nuru ve ruhu nefse nefhertmiştir. İnsanı insan yapan bu ruh ve nurdur.”Adem’e ruhumdan nefh ettim” (Hicr/29) ayeti bir açıdan bu hakikati açıklar. Allah bu hakikate dikkat çekmek için Kur’anda defalarca “Düşünmezler mi” (Araf/184) diye buyurarak dolaylı olarak bizi bu nura ve ruha davet etmektedir. Şeriatın tüm sırları bu hakikate insanı davet etmektedir. Nefse nefedilen ilim nuru ve ruhunun halkedilmesi hikmeti budur. “Ben gizli bir hazineydim. Bilinmekliliğimi sevdim. Halkı zuhura getirdim. Taki Beni bilsinler hadisinin yaşanması için bu nur insana bahşedilmiştir. İnsanı karanlıklardan nura götüren sırda budur.