İman, nefsi natıkanın nurunun zuhura çıkmasıdır. Nefsi natıka Allah’ın Nurundandır. Allah’ın nurunun insanda açığa çıkmasıdır. Nefsi natıka nuru, tek bir hakikat iken nefsmertebelerindeki açığa çıkışı farklı farklıdır. Nefsi emmarede karanlık iken, nefsi levvamede on vatlık bir ampül gibi iken, safiye mertebesinde yüz vatlık bir ampül gibidir. İman nuru, nefs mertebelerinin eğitiminin alınması ile artar. Bu açıdan iman taklidi olamaz, olsada kalbe tesiri yoktur. İman nuru tahkik ve ilim ile amel ile artan bir hakikattir. İman yalnız tasdik etmekten ibaret değildir. İmanın yerden göğe kadar birçok mertebeleri vardır. Taklidi iman denilen mertebe basit bir mertebe olup şüphe ve vesveselere mağlub olabilir. Tahkiki imanın ise ilmel yakin, aynel yakin ve Hakkel yakin mertebeleri vardır. İman edilecek şeyler artmaz veya eksilmez. Zira hakikat birdir. Bu hakikatin mertebeleri ve dereceleri vardır. Bu nedenle “Vücud hakikatine” ulaşıncaya kadar iman nuru artar veya eksilir.
İman Salih amellerle, ilmi çalışmalarla, tefekkürle, irfan sohbetleriyle artabilir. Günahlara dalmakla ve cehalet karanlıklarında kalmakla azabilir. Kur’an’ın bazı ayetlerinde imanın artmasından bahsedilmiştir. “Gerçek müminler öyle kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. Allah’ın ayetleri okunduğunda bu onların imanlarını arttırır” (Enfal/2).
Bazı hadislerde de Peygamberimiz imanın azalmasından ve çoğalmasından bahsetmiştir. Efendimiz “Ya Resulullah! İman artar ve eksilir mi?” diye sorulduğunda, O da “Evet artar, hatta sahibini cehenneme sokuncaya kadar” buyurdu. “Kalbinde zerre kadar imanı olan cehennemden çıkar” hadisi zayıf imana delil; “Ebubekir’in imanı bütün dünyadaki insanların imanıyla tartılsayı, O’nun imanı daha ağır basardı” hadisinde güçlü iman nurunu ifade etmektedir.
Başka bir hadiste “İman yetmiş kusur şubeden ibarettir. En üstünü “lâ ilahe illallah” sözüdür. En aşağısı yoldan engelleri kaldırmaktır. Hayada imandandır” buyurulmuştur.
Yetmişten kasıt “yedi nefs mertebesinden” çokluğa işaret edilmektedir. Her nefis mertebesinde tevhidin izafetleri vardır. Yani her nefis mertebesinde Hak uluhiyeti itibariyle izafi mertebelerde tevhid edilerek “la ilahe illallah” kelamı ile “Mutlak Tevhid” e ulaşılır. İman nuru bu nedenle tevhid sıfatlarının tecelli mahalli olduğundan, tecelliye kulca ve Hakk’ça riayet iman nurunu ve tevhid nurunu arttıran etmenlerdir. Bu nur tüm vücuda yayılarak Salih amellere yol açar. Salih amel, iman ve tevhid nuruyla açığa çıkan Hakk’ın fiilleridir.
“İmanın artasıyla” kastedilen imanın yakın yönünden artması, imanın daha çok kuvvetlenmesi kastedilmiştir. Yoksa artma veeksilme iman edilmesi gereken şeyler konusunda değildir.
İman zayıflık ve kuvvetliliğine göre taklidi ve tahkiki olmak üzere iki kısma ayrılır. Taklidi iman: Kişinin anne-baba-çevre telkinleri neticesinde delilsiz olarak iman esaslarını benimsemesine taklidi iman denilmiştir. Tahkiki iman: Kişinin araştırma ve irfan neticesinde iman esaslarına güçlü ve kuvvetli delillerle, müşahede ederek iman etmesine de tahkiki iman denilmiştir. Tahkiki İman Mertebeleri: Zayıf olan taklidi imanın tahkiki hale gelmesi ibadetler, delil ve isbata dayalı, Kur’an ve Sünnete uygun ilmi çalışmalarla gerçekleşir. Yakin ise içinde şüphe olmayan bilgi, gerçeğe uygun kesin bilgi, kalbin bir şeyin hakikatine dair mutmain oluşudur. “El yakin hüvel Hakk” denilmiştir. “Yakin, Zatıyla,sıfatıyla, isimleriyle Hakk’ın hüviyetini müşahede etmektir” denilir. Yakinin üç mertebesi vardır.
Efendimiz “bana “cevamiul kelim” verildi” buyurmasıda bu hakikatle (Zat, sıfat, esma, fiil) Hakkel yakin olarak tahakkuk etmektir. Kişinin Hakk ile Hakk(bekabillah) olarak yaşamasıdır. Kısaca şöyle ifade edilebilir. Kahramanlığı bilmek ilmel yakin mertebesini, kahramanlığı görmek aynelyakin mertebesini ifade eder. Kahramanlığı yapmak ise Hakkel yakin mertebesidir.
Bu konuda şu hadisleride zikredebiliriz: “Bir insanın senin vesilenle imana gelmesi, dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır”; “Bir saatlik tefekkür bir sene ibadetten daha hayırlıdır”. Bu hakikatlerin bu mertebelerden irfanı daha da değerlidir. Her kişi imanını bu mertebelerdentahsil etmekle yükümlüdür. Zira Efendimiz “lim kadın erkek her müslümana farzdır” buyurmuştur.
İmanın mertebeleri olduğu gibi dereceleride vardır: imanın dereceleri altıdır:
Bu hakikatin idraki Hakk’a vuslattır. Hakkel yakın müşahededir. İlahi hüviyet, mertebelerde seyredendir. Böyle bir irfan Hakk’In tecelligahı olarak şereflenir. “El yakın hüvel Hakk” hakikati gerçekleşir. Bu mertebede Hakk ile Hakk olunur. Bekabillah mertebesine ulaşılarak insan-ı kamil vasfı kazanılır. Vahdeti Vücud ve Vahdeti Vücud Şuhudu bu mertebede gerçekleşir. Tadmayan bilemez. Tadanda gerçek manasıyla ifade etmekte zorlanır.
“Attığın zaman sen atmadın, Allah attı” (Enfal/17) ayeti bu hakikatin yaşanmasını ifade eder. O’ndan gayrısı yokturki fiili gerçekleştirsin. TEK O vardır, Fiilde O’nundur. Bu ancak bu mertebede gerçekleşir. Zira nefsi natıka safiye mertebesine ermiş ve iman nuru zahirde müşahede edilir olmuştur. Diğer mertebelerde bu hakikat ile tahakkuk gerçekleşmez. Bu nedenle nefs tezkiyesi şarttır. “Tasavvufta Tevhid ve Nefsi İrfan Yolu” eserimiz bu hakikatlerin mertebelerini anlatmaktadır. Bu hakikate de ancak şu hadis yaşanarak ulaşılır: “Nefsine arif olan, Rabbine arif olur”.