1. TEVHİD ve TECELLİ MERTEBELERİ
“Ey ümmetim size dört şeyi emir ve dört şeyden men ediyorum. Bir olan Allah’a iman ile emrediyorum. Allah’a iman nedir bilirmisiniz? La ilahe illallah muhammeden resulullah cümlesini şehadet etmenizdir. Namaz kılmak, zekat vermek ve Ramazan ayında oruç tutmak ve ganimet malının beşte birini Allah’a ödemektir.”
Allah “şehidallahu ennehu lâ ilahe illa hüvevel melaiketü ve ulül ilmi gaimen bilgisti lâ ilahe illa hüvel azizül hakim” “Allah adaleti ayakta tutarak (delilleriyle) şu hususu açıklamıştır ki; kendinden (ilahi hüviyetinden) başka ilah yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de bunu ikrar etmişlerdir. Evet mutlak güç ve hikmet sahibi Allah’ın hüviyetinden başka ilah yoktur” (Ali-İmran/18).
İnsandan arzulanan uluhiyet ve hüviyet tevhidine ulaşmasıdır. “La ilahe illallah” hakikati uluhiyet tevhidini, muhammeden resulullah” hakikati ise hüviyet tevhidini idrak için oluşturulmuştur. Cemül Cem (Ahadiyetül Cem) makamında bu iki izafi tevhid idrak edilerek MUTLAK TEVHİD’e ulaşılır.
Cem makamında tevhid edilen uluhiyet, hazretil cem makamında tafsil ile meleklerin ve ilim sahibi olan peygamberler ve velilerin doğrulukla şehadetini gerektirdi. Çünkü ilim sahipleri (arifibillah) zaruri ilim ve mutlak tevhid ile alemlerde olacakları levh-i mahfuz da müşahede ettiler. Mutlak Tevhid yoluyla da ümmetlerine iman ve tevhid hükümleri ile basıret ile davete memur oldular. Mutlak Tevhid ise şu bölümlere ayrılır.
Hz. Resul bu nedenle “insanlar lâ ilaheillallah muhammeden Resulullah deyinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum. Ne vakit bu mukaddes cümleyi söylerlerse kanları ve malları emindir. İslamiyet hakkı bunu emreder. Batınları ve hesapları Allah’a aittir.” Buyurmuşlardır. Bunu belirten ayette; “Mahşerde peygamberleri toplayıp ümmetlerinden ne cevap aldınız, iman ettiler mi? Ya Rabbi biz zahirlerini biliriz. Ancak batınlarını sen allamul-gayb olmak hasebiyle hüküm senindir derler” (Maide/109). İnsanlar tevhid mertebelerinden Hakk’ın vahdaniyetini, uluhiyetini ve hüviyetini tasdik ettilerse, ahkamdan sorulur. “Ben onlara resul göndermedikçe azap etmem” (İsra/15) Tevhidleri kafidir. Nefsi natıkanın tevhid ile ikamesi bu nedenle şarttır. Bunu bilenler ise arifibillahlardır ve bütün peygamberlerin tevhididir. Bu nedenle Hz. Resul Efendimiz (sav) “Duaların en efdali arefe günü yapılandır” buyurmuştur. Arefeden kasıt, Allah’a tevhid ile arif olmaktır. Arefeden murad, Allah’ı bilenlerin (arifibillah) duasıdır. Allah’ı bildikleri mertebeden dualarına icabet edileceğinin müjdesidir. Bunu da tevhid hükümlerine bağlayan hadisinde; “Benim söylediğim ve benden önce geçen peygamberlerin kelamının en efdali “la ilahe illallah” dır” buyurmuşlarıdır. Şeriatların tüm ahkamı bu hakikate ulaşmada vesiledir.
Müşriklerin itikadında çok sayıda ilahlar vardır. Her tevhid mertebesinde bu ilahlardan kurtulunur ve hüviyetiyle Allah tek ilah olarak nefiste idrak olunur. Nefsi natıkasının da hüviyetiyle Hakk’ın zuhuru olduğunu idraklede alemlerde TEK ve BİR ALLAH mevcud olur. Allah her mevcuda kendi ilahi isim ve sıfatlarıyla hüviyet mertebesi tahsis ettiğinden ve her mevcudun batınında Hakk olduğundan, böyle bir ilme ve idrake ulaşan O’nu uluhiyeti ve hüviyeti ile tevhid edip MUTLAK TEVHİD’e ulaşır. Bunun özü, sırrı ve özeti ise “La ilahe illallah Muhammeden Resulullah“ kelimesidir. Her mevcudun batınında sır olarak Allah bulunduğunu bilmeyenler, farklı farklı ilahlar edinerek Allah’tan uzaklaştılar. Allah ise “Hükmü ezelimde Benden başkasına ibadet olunmamağa hükmettim” (İsra/23) buyurarak batında kendisine yönelindiğini ifade etmektedir. Müşrikin cehaleti bu gerçeği bulamaması yöneldiği suretle kayıtlı kalması ve çoklukla oyalanması nedeniyle Zahir ve batın hüviyeti oluşturan Hakk olduğundan her mevcuda kendi mertebesinde yönelen kişi batında Hakk’ı görüyorsa, O’nu tevhid etmiş olur ve her mevcuda Uluhiyetin gereği şeriat-ı ve Sünneti Muhammedi kanalıyla yönelerek Hakk’ın muradına ulaşır ve tevhidden de uzaklaşmamış olur.
İnsan bu tevhide ulaşabilecek tek canlıdır. Bu nedenle “Ben insanın sırrıyım, insanda Benim sırrımdır” müjdesine mazhar olmuştur. “Ey Ademoğlu! Seni Kendim için, alemleride Senin için yarattım” buyurmuştur. Alemlerdeki her şey tecelli-i efal, esma ve sıfat ile mevcuttur. Bu tecellileri alemlerde seyreden insan, sırrı nedeniyle Tecelli-i Zata da mazhar olarak şereflenir. Her mertebede O’nu tevhid eder ve müşahedeli bir idrak ile tevhidi söyler. Uluhiyetin açılımı olan tüm şeriat hükümlerine de harfiyen uymaya gayret gösterir. ABDUHU sırrına ulaşır. İnsan kendi kıymetini ve nefsi hakikatini bir bilebilse…