Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

N. T. 33. Tasavvufta İhsan ve İkan

33. TASAVVUFTA İHSAN

Tasavvuf, İslam Dini'nin üzerine inşâ edildiği üç temel mefhumdan biri olan "İhsan"ı kendine gaye edinmiştir. O halde "İhsan"ın ne olduğunu anladığımız zaman, tasavvufun özünü ve gayesini de daha iyi anlamış olacağız.

 

Seyyid Muhammed Gamari Hazretlerine: "Tasavvuf vahy-i semavî midir?" diye tasavvufun kaynağı ve özü hakkında bir soru sorduklarında, şöyle cevap vermiştir: "Peygamber Efendimiz (sav)’e vahy-i semâvî nazil olduğu vakit, tasavvuf da onunla beraber, esas olarak kurulmuştur. Çünkü tasavvuf, şüphesiz ihsan makamıdır."

Cibril Hadisi:


İhsan mefhumunu, bizzat hadis-i şeriflerde görmekte ve açık bir şekilde izah edildiğine şahit olmaktayız. Hz. Ömer (R.A)'ın rivayet etmiş olduğu bir hadis-i şerif (Cibril Hadisi) şöyledir:


"Peygamber Efendimiz (sav)'in yanında bulunduğumuz bir sırada, bir de baktık ki elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah, üzerinde yolculuk yaptığına dair hiçbir alâmet olmayan ve hiçbirimizin tanımadığı bir kimse geldi. Peygamber Efendimiz (sav)' in yanına (varıp) oturdu. Dizlerini dizlerine dayayıp ve her iki avucunu iki uyluğu üzerine koyup:


“Ya Muhammed! İslam nedir, bana söylermisin?” dedi. Peygamber Efendimiz (sav): “AIlah'tan başka hiç bir ilah ve mabud-u billah olmadığına ve Muhammed (sav)'in O'nun resulü olduğuna şehadet etmen, namazı ikâme etmen, zekâtı vermen, ramazanda orucu tutman ve yoluna gücün yeterse, Beytullah'a hacc etmendir." buyurdu. O (yabancı kimse):


“Doğru söylüyorsun.” dedi. Biz onun bu haline, hem Hz. Peygamber (sav)'e soruyor, hem de onu tasdik ediyor, diye hayret ettik. Daha sonra: “Bir de iman nedir, bana söylermisin?” dedi.


Peygamber Efendimiz (sav): “İman; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe iman etmendir. Bir de hayır, şer ve kadere iman etmendir.” buyurunca yine: “Doğru söylüyorsun!” dedi.


“Ve ihsan nedir, bana söylermisin?” diye tekrar sordu. Peygamber Efendimiz (sav) de: “İhsan, Allah'a sanki görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Zira sen onu görmüyorsan o seni görüyor.” buyurdu. O yine: “Doğru söylüyorsun!” dedi.


Ve bu yabancı kimse gidince, Peygamber Efendimiz (sav) bir müddet durdu: "Ey Ömer! Bilir misin o soran kimdi?" dedi. "Allah ve Resulullah bilir." dedim. O zaman buyurdular ki:


"O, Cebrail idi. Size dininizi öğretmek için geldi." (Müslim; İman:1)


İşte Hz. Ömer (R.A)'ın rivayet etmiş olduğu bu hadis-i şerifte, Peygamber Efendimiz (sav) bize İslam Dini'nin üç rükun üzerine olduğunu bildirmiştir:


İslam: Zâhirî âzâlara taalluk eden amellerdir. (namaz, oruç, hac, zekât gibi)

İman: Allah'a meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe, kaza ve kadere iman etmek gibi kişinin itikadına taalluk eden amellerdir.


İhsan: Bu da murakabe ve müşahedeye taalluk eden amellerdir. Bu ihsan makamı, manevi huşu ve huzur içerisinde Allah-u Zülcelal'e ibadet ederek kalbin temizlenmesine işaret etmektedir. Bundan dolayı ihsan makamı olmazsa dinin bir kısmını eksik bırakılmış olur.

Şöyle ki; bu hadis-i şerifte açıkça, kulun bütün ibadet ve kulluk görevlerini yerine getiren yani hayatının her anında, Allah-u Zülcelal'in kendisini gördüğünün, işittiğinin ve bildiğinin şuurunda olması gerektiği beyan edilmektedir.

İşte, kişinin bu ihsan halini bozan sebepler; şeytanın vesvesesi, nefsin arzuları ve dış dünyanın etkileridir. O halde, bu tesirlerden kurtulmamız gerekmektedir ki ihsanı yaşayabilelim. Bu tesirlerden kurtulma yolu ise bunların sebeplerini, insana nasıl tesir ettiklerini ve bunlara karşı ne gibi tedbirler alınması gerektiğini; kısaca bu marazi durumun teşhis ve tedavisini bilmemiz gerekiyor.


Şüphesiz ki bu konu bir müslüman için en önemli konudur. Zira kulluğun temel mihengi, her yaptığını, her anını Allah rızası için yapabilmektir. İşte bu da tasavvuf ilmini zorunlu hale getirmektedir.

Burada bir meseleye daha açıklık getirmekte fayda var. Denilebilir ki kişinin ihsanı yaşamasına zarar veren tesirleri, ayet hadis ve alimlerin kitaplarından öğrenip teşhis ve tespit edebiliyoruz. Evet bu bir yere kadar doğrudur. Ancak bu marazları tedavi etme usulü ve kurallarını inceleyen ilim ise tasavvuftur. Zira birer tasavvuf mütehassısı olan mürşid-i kamil; hem bu konulardaki zâhirî ilmini, hem tecrübelerini ve hem de bâtınî yolla Allah-u Zülcelal'in verdiği manevî ilmi kullanarak kişiyi tedavi etmektedir.

 

İhsanın zirvesi ve ötesi “ikan”dır. Yakîn bir müşahede ile her şeyde Hakk’ı mertebeleri ile müşahede etmektir. vahdeti Vücud Şuhududur. Bu nedenle ehlullah “El yakıynü hüvel Hakk” buyurmuşlardır. Yani yakın ismiyle, sıfatıyla, Zatıyla Hakk’ın zuhurudur ve tecellisidir. Her mevcudda seyreden O’nun (HÜVE) ilahi isim, sıfat ve Zatıdır. Bu idrak ihsanın ötesinde yakin mertebesidir. Bu ise uluhiyet tevhidi ile hüviyet tevhidinin birleştirilmesidir.


önceki sayfa               sonraki sayfa
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi22
Bugün Toplam364
Toplam Ziyaret888156
Hava Durumu
Saat
Takvim