Cenab-ı Hak Kur’an’da “İnsanlar imtihandan geçirilmeden sadece iman ettik demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sanıyorlar? (Ankebut/2) ayetiyle bizleri uyarıyor. İmtihanın şeklini ise tıpkı geçmiş ümmetleri “bazen nimetlerle, bazen musibetlerle imtihana çektiği” (Araf/168) gibi, “Sizi bir imtihan olarak iyilikle de kötülükle de deneyeceğiz” (Enbiya/35) buyurarak haber veriyor. Hepimiz dünya hayatımızda az veya çok nimetle de külfetle de karşılaşacağız. Bu yolculuğun sonunda felaha (kurtuluşa) ulaşmamız, karşılaştığımız genişlik veya darlığın yürüyüşümüze engel olup olmamasıyla ilgili. Her durumda dik durup istikamet üzere “Allah ile” olarak yol almak ise ancak kamil bir imanla mümkündür. İmanın hayat içinde görünümüne darlık zamanında ise “sabır”, bolluk zamanında ise “şükür” diyoruz. Özü ise herhalde “Allah ile” Hakk’ça olabilmektir. Hz. Resul şöyle buyurmaktadır. “Müminin durumu ne kadar şaşırtıcıdır. Zira her işi onun için hayırdır. Üstelik bu başkasına değil, sadece mümine has bir durumdur. Onun memnun olacağı bir şey gelse şükreder; bu hayırdır. Hoşlanmadığı bir zarar gelse sabreder; bu da onun için hayır olur”. Yine hadisi şerifte buyurulduğu gibi “Sabır ve şükür imanın iki yarısıdır”. Ebedi saadette bu iki hakikatte gizlidir. Özü ve özeti her halde “Allah ile” olmaktır. Bu nedenle “iman nerede olursan ol Allah’ın seninle olduğunu bilmendir” hadisi bize ışık tutar. Allah ile sabır ve şükür mümini cennete vardıran iki kanat gibidir. İnsanı insan yapanda bu haldir.
İman sadece dil ile ikrar değil kalben her nefis ve tevhid mertebesinde Hakk’ı tasdik etmek ve davranışlarımıza yansımasıdır. Hayatımızı “Allah ile” geçirme bilincidir. Dünya imtihan dünyası olduğundan her halimizde “Allah ile” olmak, sabır ve şükürde bilinçli yaşamayı gerektirir. Sabır ve şükür bu nedenle iç içedir. Sabırda şükür, şükürde sabır vardır. Hz. Peygamber bu hususa şu hadisiyle ışık tutar: “Yemek yeyip şükreden, oruç tutup sabreden gibidir”. Sabır ve şükür halin getirdiği özelliğe göre Hakk’la Hakk’ça olmaktır. Bu nedenle iman ve tevhid hali arttıkça sabır ve şükür artar. Zira “Allah ile” olma hali ve derecesi artar.
Sabır ve şükür, çoğu kimsenin zannettiği gibi bir eylemsizlik, tepkisizlik, edilgenlik yahut acizlik hali değildir. “Allah ile” olma idraki içinde halin durumuna göre etkin bir davranış biçimidir. Bir direniş, kararlılık, dik durma çabasıdır. Sürekli bir mücahededir. Yiğitliği gerektirir. Nimetede ve sıkıntıya da “Allah ile” olma idraki ile yaklaşmadır. Kur’an ve Sünnete göre yaşamadır. Zahir-batın dengesini korumak üzere Hakk’a yöneliştir. Bu nedenle sabır ve şükür iç içedir. Bu nedenle sabır ve şükür “itaat ve ibadete sabır ve şükür”, “musibete sabır ve şükür”, “masiyete sabır ve şükür” diye sınıflandırılabilir. Hepsinin özünde “Allah ile” (billahi sırrıyla) olma idraki yatar. Sabır ve şükür halin getirdiği iki itibardır. İç içedir. Bu nedenle nefs mücahedesi ve tezkiyesinin temel yöntemleridir.
Sabır ve şükür kalbin yani nefsi natıkanın iki vasfıdır. Davranışlarla zahire yansır. Batın haldeki sabır ve şükür, zahir amellere yansıdığı ölçüde değerli ve önemlidir. Bu ise “sabr-ı cemil” (güzel sabır) olarak adlandırılır. Bunun özü de “Allah ile” olma bilincidir.
Sabır ve şükürde mümin için sayısız hayırlar vardır. “Felaha ermenin şartı” (Ali-İmran/200) ve “Mağfiret, rahmet ve hidayete vesiledir” (Bakara/157) sabredenlere “hesapsız mükafat” vaat edilmiştir (Zümer/10). “Allah ile” olma sırrını açıklayan ayette “Şüphe yok ki Allah sabredenlerle beraberdir” (Bakara/153) buyurulmaktadır. Zaferler ancak onunla elde edilir. Bu nedenle hadiste “Sabır zaferdir” buyurulmuştur. “Sabrın sonu selamettir” denilmiştir. Güzel sabır ve şükür mümin olgunluğuna da işarettir.
Her başa gelen hadise olumlu veya olumsuz olsada altında hikmetler yatar. Bu ise Allah’ın ilahi isim ve sıfatlarıyla görünmesinden ibarettir. Bu konu “sebepler arasındaki Allah” makalesinde açıklanmıştır. Kişi olaylar arkasındaki hikmete ancak “Allah ile” olma bilinci ile ulaşabilir. “Allah ile” olma bilincini oluşturan ise “nefs ve tevhid eğitimi” almakla mümkündür. Bu eğitim alınınca gerçek “Allah bilinci” oluşur. Bu bilinç ile “Allah ile” olunabilir. Bu açıdan sabır ve şükrün mertebeleri de ilim ile artar.
HAKİKAT-İ ŞÜKÜR KASİDESİ
Derecati şükür beş oldu Ey arifleri bil anı
Şükrü kavlidir biri O da lisanın şükrü
Şükrü lisan sahibi saadet dedi nebi
Şükür şükür ya şekur kabul eyle şükrümüzü
Artırır hem nimeti Çünkü vadetti bizi
Şükrü fiyli ikinci O da unsurun şükrü
Kıyam şükrü nari kıraattir hevası
Rüku oldu maisi sücut oldu turabı
Şükrü hali üçüncü düşünme istikbali
Hem düşünme maziyi Hemen bekle tecelliyi
Her ne gelirse kalbi zuhur eder efali
Şükrü kalbi dördüncü Tevekkül sabır, rıza, teslimi
Müsterih olur kalbi Zuhur eder sıfatı
Şükrü ruhî beşinci Aşkı mühibban vuslatı
Münevver olur ruhu Tecelli eder zatı
Ey Visali beş şükrü tatbik eyle nefsine
Müstakim ol elif gibi Lâmelif cümbüş yeri
Bu açıdan sabır ve şükür, Kur’an ve Sünnet-i Muhammediye’ye riayetle artan ve mümini mümin yapan temel unsurdur. Bu nedenle mümin-i izzete götüren yöntemlerdir. “İzzet Allah’a, O’nun Resulune ve müminlere mahsustur” (Münafıkın/8). Sabır ve şükür hayvani ruhu güçsüz bırakıp nefsi natıkanın nurunu arttıran temel unsurlardır. Nefs tezkiyesinin temel yöntemleridir. Kişiyi aslına ulaştıran, nefsini ve Rabbını bildiren temel yöntemlerdir.
Sabırla ilgili bazı ayetleri bakış açımızı geliştirmek için sunalım:
“Sabredenlerin alacakları ecir ve karşılık muhakkak sınırsızdır” (Zümer/10)
“İçinizden mücahede edenler, sabır gösterenler belli oluncaya kadar elbette sizi deneriz” (Muhammed/31)
“Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin” (Bakara/45)
“Gerçekten biz onu (Eyyüb Peygamberi) sabreden bir kul olarak gördük. Ne güzel kuldu O…” (Sad/44)
“Yoksa siz, Allah içinizden mücahede edenleri, sabredenleri sınayıp bilmeden cennete gireceğinizi mi sandınız” (Ali-İmran/142)
“Sabrettikleri için biz onları emrimizle halkı hidayete ulaştıran rehberler kıldık” (Enbiya/13)
“Allah sabredenlerle beraberdir” (Enfal/46)
Ebu Ali Dekkak bu ayeti açıklarken şöyle demiştir: “Sabredenler dünya ve ahiret izzetine konarak kurtuluşa ulaştılar. Çünkü onlar, “O’nunla olma” şerefine nail olmuştur”.
Ebu Osman: “sabredenlerin en güzeline verdiğimiz ecir ile mükafatlandıracağız” (Nahl/96) ayetine dayanarak en büyük mükafatın sabra verileceğini söylemiştir.
Nimetle imtihan edildiğinde müminden beklenen şükürdür. Üzerimizde ki her zerrenin ancak “Allah ile” var olduğunu hatırlatırsak şükretmemek imkansızdır. Zahiri ve batını her nimet Allah’tandır ve “Allah ile” devam edebilir. Bu nedenle şükrün birinci şartı nimeti fark etmek, verilenin “nimet” olduğunu bilmektir. Söz ile olan şükrü amel ile desteklemek ikinci şartıdır. İlim ve irfan arttığında, şükründe derinliği artar.
Bu açıdan bakıldığında şükür kişinin kendini ve Rabbını bilme aracıdır. Şükür kişinin kendine döner. Bunu belirten ayette “Her kim şükrederse, kendi iyiliği için şükretmiş olur” (Neml/40) buyurulmuştur. Buna rağmen “Allah’a şükreden kullar pek azdır” (Sebe/13) buyurup “İnsan çok nankördür” (İbrahim/34) denilmiştir.
Şükrün derecesini ve derinliğini arttıran temel bilinç, “Allah ile” olma idrakidir. Bu özellik halimize yansıdığı ölçüde ve zamanla “sabır” ve “şükür” idrakimizde artar. Nefste nur haline gelir ve bizde “makam” olma özelliğini kazanır. Nefsi natıkanın iki özelliği olduğundan, nefs tezkiyesinin temel unsurlarındandır. Her nimet Allah’a davet eden bir unsurdur. Her nimetin altında yatanı ve nimeti veren görmek suretiyle “şükür” artar. Hamda ulaşır. Hamd da Allah’a mahsustur. Şehadet aleminden Allah’a yürüyüş şükürle mümkündür. Allah’ın kuluna yönelişi ise hamddır. Bu nedenle “hamd Allah’a mahsustur”. Her nimet O’ndan ve O’nunladır.
Şükür ve hamd birleştirildiğinde Allah tüm mertebelerde kul ile birlikte olmuş olur. “Allah ile” birliktelik etkin olarak yaşanmış olur. Bu nedenle Allah, şükür ve hamd edenlerle de birliktedir. Önemli olan bu birlikteliğin idrakinde olmaktır. Nefs tezkiyesini sağlayan temel faktörlerde budur. İman mertebeleri ve tevhid mertebeleri katedildikçe yani irfan yolunda seyr edildikçe “Allah ile birliktelik” düzeyide dolayısıyla sabır ve şükür idrakide artar.
Şükür ile ilgili bazı ayetleri vererek ufkumuzu genişletelim:
“Allah sizi, (hiçbir şey bilmediğiniz durumda) annelerinizin karınlarından çıkardı, size işitme (duyusu), gözler ve gönüller verdi ki şükredesiniz” (Nahl/78)
“Sonra ona biçim verdi, ona kendi ruhundan üfledi. Ve sizin için kulak(lar), gözler ve gönüller yarattı. Ne kadar az şükrediyorsunuz!” (Secde/9)
“Allah, sizi barındırdı, sizi yardımı ile destekledi, sizi güzel şeylerle besledi ki, şükredesiniz. (Enfal/26)
“Doğrusu biz sizi yeryüzünde yerleştirdik, orada size geçimlikler verdik; ne kadar da az şükrediyorsunuz!” (Araf/10)
“Ve Rabbiniz size şöyle bildirmiştir: Andolsun şükrederseniz elbette size daha fazla veririm” (İbrahim/7)
“Şüphesiz Rabbin, insanlara karşı lütuf sahibidir, fakat çokları şükretmezler” (Neml/73)
“Ki o (suyun, yahut bahçe)nin ürününden ve ellerinin emeğinden yesinler. Hala şükretmiyorlar mı? (Yasin/35)
“Kendileri için onlarda daha bir çok yararlar ve içecekler var. Hala şükretmiyorlar mı? (Yasin/73)
“(Şeytan) Sonra (onların) önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından onlara sokulacağım ve çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın! (dedi)” (Araf/17)
“Biz ona yolu gösterdik: Ya şükredici veya nankör olur” (İnsan/3)
“Allah’ın nimetine şükredin; eğer O’na kulluk ediyorsanız. Ve eğer nankörlük ederseniz azabım pek çetindir” (Nahl/114)
“Beni zikredin ben de sizi zikredeyim. Şükredin nankörlük etmeyin” (Bakara/152)
Son olarak sabır ve şükür birlikte zamanı Hakk’la Hakk’ça yaşamaktır. Bu “el işte, gönül Hakk’ta” yaşantısıdır. Bunun için “Halka Hakk’ça hizmet Hakk’a hizmettir” diye belirtilmiştir. Bu ise sabır ve şükür ayakları ile yaşamı sürdürmektir. Sabırda şükür, şükürde sabır ayakları ile “Allah ile” zamanı Kur’an ve Sünnet üzere Hakk’ça değerlendirmektir. Sonu ise zaferdir ve gerçek anlamda “Allah vuslatı” dır. Hayatı O’nunla yaşamaktır.