Tevbe-istiğfar nefsi natıkaya ilişen kirlerin, pisliklerin karanlığın temizlenmesidir. “Her günah kalpte bir siyah noktaya neden olur. Günahlara devam edildikçe bu karanlık bütün kalbi sarar” buyurulmuştur. Nefsi natıka Allah’ın nuru ve Kur’anın sırrı makamıdır. Dünya arzuları ve günahları kalpteki nefsi natıkayı asli halinden uzaklaştırıp karanlığa ve cehalete sürükler. Allah’ı bilmekten uzaklaşılır. Nefsi natıka Allah’ı bilmeye yarayan “ayna” misalidir. Allah’ın nefsi natıkaya olan tecellileri ile Allah bilinebilir. Her günah-hata vb. şiddetine göre aynayı buğulandırır, kirletir ve paslı hale çevirir. Ayna, ayna özelliğini yitirerek Allah’tan bilgi alışverişini zorlaştırır. Allah ile olan beraberliği örter. Kişiyi kendi hakikatinden uzaklaştırır. Nefsi natıka aynı zamanda kalbimize atılan “ağaç tohumu” gibidir. İyi bakılırsa “meyve” verir. Meyve yenilerek tohum müşahede edilir. İnsan nefsine ve Rabbine arif olmuş olur. Tevbe-istiğfar aynaya ilişen kirlerin, pasların temizlenerek aynayı asli haline çevirmede anahtardır. Ayrıca tohumun yetişip gelişmesine engel olan ayrık otların temizlenmesi ve toprağın temizlenip havalandırılması ve tohumun sulanması gibidir. Parazitlerin temizlenip Allah ile kul frekansından yeniden ayarlanması gibidir. Allah ile irtibatın yeniden başlamasıdır. Bu ise nefsi ve Rabbi bilmede anahtar rolü oynar. Allah ile olan “hüviyet beraberliği” nin yeniden sağlanmasıdır. Kişi tevbe-istiğfar ile “Allah ile” olur. “Ben size şah damarınızdan yakınım” (Kaf/16) ve “Nerede olursanız O sizinle beraberdir” (Hadid/4) ayetlerinin idrakiyle günah işlerkende, tevbe ederkende Allah’ın her şeyi görüp, bildiğini müşahede eder. Günahı ve iyiliği insanlardan gizlesede Allah’ın bütün bunları bildiğini idrak eder. Bu kişiyi her an, her yerde ve her durumda “billahi” sırrıyla “Allah ile” olduğu bilgisine ulaşır. Bu bilinç tevbesinin daha etkin olmasına yol açar. “Allah ile” nefsinin birlikteliğinin idrakiyle, Allah’tan nefsine Afv, Gaffar, Gafur, Tevvab, Rahim isimleri ile tecelli etmesini dileyerek daha büyük bir idrakle tevbe-istiğfar eder. Böyle bir talebe Allah’ın cevabı ise nefse bu isimleri ile tecellisidir. Bir benzetme yapacak olursak; günahlar gönül ekranına (bilgisayar ekranına) düşen bilgilerdir. Bu görüntüler, parazitler herkesi rahatsız eder. Ekrana düşen yabancı görüntüler/parazitlerin “geri dönüşüm kutusu” na atılması tevbe-istiğfara benzetilebilir. Allah’ın Settar ve Gaffar ismiyle tecellisi günahı ekrandan kaldırıp geri dönüşüm kutusuna atar ama henüz bilgisayardadır. Kişi nasuh tevbesi yapar ve günahları bir daha işlememe azminde olursa Allah Tevvab ve Afv ismiyle tecelli ederek, geri dönüşüm kutusundakileri de ortadan kaldırır. Bu hal yeni bir günah işleyinceye kadar devam eder. Bu sırada kişi “nefs muhasebesi” ni alışkanlık haline getirerek, hata ve günahlarını göz önüne getirirse, bu birikimler azalır ve hatta yok olur. Sadece gerekli bilgiler kalır. Bu da bilgisayardaki fazla-kusurlu bilgilerin depolanmasını engelleyen “koruyucu programlar” gibidir. Ne kadar sık yapılırsa bilgisayar (GÖNÜL) korunmuş olur. Nefsi natıka gönülde tertemiz bir ayna olur. Tohum yeşerip ağaç olacak, ağaçsa meyve verecek konumu kazanır. Bilgisayarımıza bu programlarla yardımcı olurken, kendimize ne kadar yardımcı oluyoruz. Kendi hakikatimize ne kadar özen gösteriyoruz. Tefekkür edilmesi yerinde olur kanaatindeyim. Nasıl ki bilgisayarda yapılan bu işlemler bilgisayarın işlem yükünü azaltıp, hızlanıyor ve yeni imkanlar sağlanıyorsa; tevbe istiğfarda “Allah ile” olmanın hızını, kalitesini ve fırsatını bize sunar. Zira tevbe-istiğfar zikirdir. Allah’ı anmaktır. Allah ise “Ben, Beni zikredenle beraberim” buyurmaktadır. Kişi tevbe ederken “Allah ile” olduğu bilincinde olursa, Allah’da talebini geri çevirmeyecektir. “Beni zikredin Bende sizi zikredeyim” (Bakara/152) buyuran Allah, kuluyla zikri hali ile beraber olur. Kul tevbe-istiğfar ederken, Allah’da kulu zikrettiği yönüyle yani Afv, tevbe, gufran ile muamele eder. Zikr, zikreden, zikredilen BİR olmuş, tevhid de sağlanmış olur. Bu aynada görüntüyü arttırmayı ve ağacı sulamayı sağlamak demektir. Meyveyi ve tohumu müşahedeye bir adım daha yaklaşmak demektir. Bu hal yaşam boyunca devam eder. Aynada kendini gördüğü gibi, nefsinde Allah’ı bulur. Bu meyveyi yemek gibidir. Tohumu müşahedededir. Yaşamın gerçek amacıda bu nedenle kelime-i şehadettir. “Allah ile” olunduğunun bilincinde olmaktır.
“Estağfirullah” ve “isimleri ile Allah’ı” zikir aynı zamanda kişiyi, kendi üzerine diğer varlıklardan doğan hakları da ödeme fırsatıdır. “Allah” zikri ile Hakk tüm ilahi isim ve sıfatları ile zikredilmiş olur. Bu ise şu faydaları sağlar: kişi Allah ismi altında toplanan tüm ilahi isim ve sıfatları Hakk’ça açığa çıkaramadığı içinde tevbe-istiğfar etmiş olur. Bu bilinçle, bundan sonraki yaşamında isimlerin ve sıfatların hakkını vermek için çabalar. Ayrıca Allah ismi ile zuhura gelen bütün mevcudların (varlıkların) kendi üzerinde olan haklarının (Allah ile irtibatlarından) tevbe-istiğfar ile halledilmesidir. “Kul hakları” hariç, üzerimizdeki her mevcudun hakkının ödenmesidir aynı zamanda. Tevbe-istiğfar bu nedenle “kul hakları hariç” bütün hakları ödeme fırsatıdır. Tabi ki bu idrakle yapılırsa. Bitkilerin, hayvanların, maddelerin bize olan haklarının ödenmesi talep edilmiş olur. “Ey Ademoğlu! Sen kendim için alemleride senin için yarattım” buyuran Allah, alemlerin bize olan yararları hakkında kötü bir düşünceye sahipsek, bu haklardan tevbe-istiğfar ile kurtulma fırsatını bize sağlar. Bu kişinin “Ne var Ademde o var alemde” kuralına göre, kendisinde dürülü olan alemlerle de hesaplaşmasıdır. Bitirilmemiş iş ve hesap bırakmamaktadır. Hedef “kul-Allah beraberliğinde” araya hiçbir şeyin girmemesidir. Allah’ın nefse en güzel surette (insan) tecelli etmesidir. Evvelde, ahirde, zahirde, batında ne kadar birikmiş iş ve günahımız varsa, bunlardan kurtulmaktır. Bu hal bilgisayara yeni bir format atmak gibidir. Nasuh tevbesidir. Yaşama “Allah bilinci” ve “Allah ile” yeniden başlamaktır. Nefsini, ilahi hüviyet ile süslemektir. Zira Allah ilahi hüviyetini “hüvel evveli vel ahiri vez zahiri vel batın” (Hadid/3) olarak “O ilahi hüviyetiyle evveldir, ahirdir, zahirdir, batındır” tanımlamıştır. Bizde tevbe-istiğfarı “Allah ile” yaparak bu dört vasfımızı temizleyerek O’nun ilahi hüviyetine doğru olan yolculuğumuzda yeni sayfa açmalıyız. Nefs muhasebesi ile bu halimize süreklilik kazandırmalıyız. Zira Allah şöyle buyuruyor: “Allah çok temizlenenleri ve çok tevbe edenleri sever” (Bakara/22).
Allah’ın sevgisini kazanmak ve bu sevgiyi sürekli hale getirmek için tevbe-istiğfar önemli bir anahtardır. Konuyla ilgili bilgi kitabımızın “nefsi levvame” bölümünde ilişkili ayet ve hadislerle anlatıldığından bu konu daha fazla uzatılmamıştır. İlgilenen “nefsi levvame” bölümünden ayrıntıları okuyabilir. Önemli olan “Allah” bilinci ve “Allah ile” olma sırrıdır. Allah Teala ayetinde şöyle buyuruyor:
“Bütün iyilikler Allah’tandır, kötülükler nefsinizdendir” (Nisa/79). Bütün iyilikler Allah’tan olduğuna göre, kuvvet ve kudreti ile Allah’ a ait ise bize pozitif anlamda geri dönüşü Allah lütf ve keremiyle verir. Vaad ettiği için vermektedir. Dilese bunları göz önüne almayabilir. Yani kötülüklerimiz ile başbaşa kalabiliriz. Bu durumda ve her durumda tevbe-istiğfar gereklidir. Allah dilerse onları tamamen siler, ama silmeyebilir. “Allah vaadinden dönmez” (Rum/6) ayeti bizi güvenli limana götürendir. Tevbe edip, salih amel işlemeye devam edenlere karşı çok bağışlayıcı ve affedeceğini bildirdiği için bizler Allah’a güvenip dayanarak tevbe-istiğfar ile hayatımıza her an çekidüzen verebiliriz. Yani format atabiliriz hayatımıza. Bu açıdan tevbe-istiğfar yeni bir başlangıçtır. Meyvesi ise salih amellerdir. Eğer salih amellere yöneliyorsak tevbe-istiğfarımız Allah indinde kabul edildi demektir. Aksi ise, salih amel açığa çıkmamasıdır ki, tevbe istiğfarımızı ve niyet ile ihlasımızı gözden geçirmemiz gerektiğine bir işarettir. Salih amel ise Kur’an ve Sünnete göre yaşamaktır. “Allah ile” olma bilinci ile faaliyete geçmektir. Nefsi natıkamızı, Allah’ın tecellisi ile Kur’an-ı natık haline getirerek “Allah ve Resulünün ahlakı” ile yaşamaya başlamak ve bunu her an, her durumda geliştirmektir. Bir arifibillahın deyişiyle “Tabi ol Resuluna her işi Hüda eyler” bilinciyle Kur’an ve Sünnet üzere yaşamaktır. Bu nedenle nefsinde iyilik buluyorsan Allah’a hamd et; nefsinde kötülük buluyorsan nefsini kına ve hemen tevbe-istiğfarda bulun. Dünya ve ahiret saadeti yolunda kendine yardımcı ol. Her şeyin üzerimizde hakkı vardır. En çok hakka ise nefsimiz sahiptir. Zira nefsimizle tecelli mahalli olup; onunla kaimiz ve varız. Nefsimizin üzerimizdeki hakkı ise nefsi Kur’an ile süslemektir. Bunun ilk adımı ise onu tevbe-istiğfar ile temizlemek Kur’an’ın sırrını nefste açığa çıkarmaktır. Zulmetten nura doğru yola çıkmaktır.