“Ameller (başka değil) ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise eline geçecek odur. Kimin hicreti, Allah ve Rasulü (rızası ve hoşnutlukları) için ise, onun hicreti Allah ve Rasulü’ne müteveccih sayılır. Kim de nâil olacağı bir dünya veya nikahlanacağı bir kadından ötürü hicret etmişse, onun hicreti de hedeflediği şeye göredir.”
Niyet kalbin kastı, bir şeyi yapmaya yönelmesi olarak tarif edilegelmiştir lügatlarda. Hadis kitaplarından fıkıh eserlerine, tasavvuftan kelam konularına kadar bir çok alanda bahsedilen bir meseledir niyet. Efendimiz (aleyhissalatü vesselam)’dan şerefsüdûr olmuş bir çok hadis-i şerif bulunmaktadır hadis eserlerinde. Buhari hazretleri de yukarıda meâlini vermeye çalıştığımız hadis-i şerifle eserine başlamıştır. Bu hadis-i şerif Hz Ömer Efendimizin rivayet ettiği bir hadistir ve manevî mütevâtir derecesindedir. Hadis ıstılahı açısından meşhurdur. Bir çok İslam alimi bu hadis-i şerifi ele almış ve onu İslamın üçte biri olarak görmüşlerdir.
Niyet amellerin ruhu hükmündedir. Ameller ancak niyetle gerçek kıymetlerini kazanır ve değerlendirilecekleri yerde niyetlerine göre değerlendirilirler. Niyet sırlı bir iksir gibi ameller üzerinde rolünü oynar ve onların mahiyetlerini değiştirir. Cenab-ı Hak da insana niyetiyle muamele buyuracağını bildirmiştir. Bir hadis-i şerifte “Allah (celle celâlühü) sizin cisimlerinize ve şekillerinize bakmaz; O, ancak sizin kalblerinize, kalblerinizdeki niyetlere ve bu niyetlerle aynı çizgide bulunan amellerinize bakar” buyurulmaktadır.
İslam hukunda niyet önemli bir yere sahiptir. En başta insan iman dairesine niyetiyle girer. İmanın asıl rüknü kalbin ikrarıdır ki o da içteki niyettir. Kalbin kabulünün olmadığı iman, insanı münafık yaptığı halde; dil ile söylemenin imkan olmadığı yerlerde kalbin tasdiki, insanı cehennemden kurtarır. Diğer taraftan ibadetlerin içinde niyet bir şart olarak bulunur. İbadetler niyetle tamamiyet kazanır ve kabule karîn olur. Niyetsiz namaz bir spordan öteye geçemiyeceği gibi, oruç da vücuda zahmet vermekten ileri gidemez. Hac, niyet sayesinde turistik seyahat olmaktan kurtulur, zekat da boşa para harcamaktan.
Saidi Nursi, bütün ilim hayatında öğrendiği şeylerin en önemlileri olarak saydığı şeylerden biri de niyettir. Niyet sıradan yapılan işleri dahi ibadet hükmüne geçirecek bir iksirdir. Yeme–içme, yatma–kalkma gibi günlük işlerimiz bile Efendimize benzemek niyetiyle ibadet olmaktadır. Niyetiyle insan Cenab-ı Hakk’ın rahmetine nâil olur. Sınırlı olan bu dünya hayatında insan, yaptığı şeylerle cenneti kazanamayacağı gibi, zahiren ebedi cehenneme girmesi de doğru görünmemektedir. Ne var ki insan imtihan için gönderilmiştir bu dünyaya. Nihayet bu imtihan da bir gün bitecek ve insanın karşılık göreceği bir gün olacaktır. İşte insana ebedi cennet alemlerini kazandıracak olan şey, dünyada sergilediği kulluğuna devam niyetidir. Devamlı itaat içinde olan, emir ve nehiylere karşı hassas yaşayan bir insan lisan-ı hâliyle demektedir ki; “Ya Rabbi! Değil elli-altmış sene, belki bin sene ömür versen de ben yine sana itaat içinde bir ömür sürdürmeye gayret edeceğim senin inayetinle.” Bu niyetiyle de insan, ebediyetleri peylemektedir ve bu yönüyle de “müminin niyeti amelinden hayırlıdır.” Aynı şeyi ehl-i küfür için de düşünmek mümkündür. Onlar da bir ömür isyanlarıyla ebedi isyan niyetlerini ortaya koymakta ve cehenneme ehil hale gelmektedirler.
Kalbdeki niyetin Allah rızasına odaklanması ve davranışların bu niyetle uyum içerisinde olmasına ihlas denmektedir. Üstad hazretlerinin ifadeleri içinde bir zerre ihlaslı amel batmanlarla halis olmayana müreccahtır. Niyeti Allah rızası olmayan bin rekat namaz, gösterişten öteye geçemez. Nitekim Allah Rasulüne (Sallallahu aleyhi ve sellem) çeşitli gayeler için savaşan insanların durumu sorulduğunda O, “Kim îlâyı kelimetullah için cihad ederse o Allah yolundadır” buyurur. Davranışların niyetlerle uyum içinde olmamasına da riya ve süm’a adı verilmektedir. Büyüğümüzün ifadeleri içinde mümin her an niyetinin şuurunda olmalıdır. Namazda, dua esnasında, evrad-ü ezkarda ve ibadete ait her işinde o, başlangıçtaki niyetini muhafaza etmelidir. Hatta nafile bir namaz esnasında niyetinde bir kirlenme olsa hemen o namazı kesmeli ve daha sonra devam etmelidir. Görünme, bilinme niyetiyle yapılan bütün güzel işler ne sahibine ne de topluma bir hayır getirir.
Niyet dua hususunda da çok önem arzetmektedir. Bir mümin duasında himmetini âlî tutmalıdır. Kudreti herşeye yeten Zâttan istenilebilecek en önemli şey de herhalde O’nun rızası olsa gerek. Sonra da derecesine göre diğer şeyler. Büyükler dualarında hep yüksek hedefler gözetmişlerdir. İstiğfar ederken günahlarını denizler mesâbesinde görmüş ve “binlerce, milyonlarca defa sana istiğfar ediyorum Allahım” deyip inlemişlerdir. Hocamız hergün belli miktar Cenab-ı Hakk’a istiğfarda bulunmayı tavsiye ederken, bazen bunu “milyar milyar defa ya Rabbi” demeyi de tavsiye buyurmaktadır. Salat-u selam getirirken de yine meseleyi bir sonsuza bağlama niyetiyle “Ya Rabbi senin ilmin ve malumun sayısınca Efendiler Efendisine salât-u selam olsun” demeyi tavsiye etmektedir.
Hadis-i şerifte işlenen diğer bir konu da hicrettir. Efendimiz (aleyhi ekmelüt-tehâyâ) hicret esnasında meydana gelen bir olay sebebiyle bu hadis-i şerifi irad buyurmuşlardır ama hadis-i şerifin içerdiği mana umumidir ve her şeye şâmildir. Bununla beraber hicrete ait hususi bir tarafının olduğu da muhakkaktır. Temel manada hicret asr-ı saadette ashab-ı kiramın gerçekleştirdiği hicrettir. Bu, bir dönem İslamın erkanı olarak da kabul edilmiştir. Bir dönem Efendimiz (aleyhissalatü vesselam) İslama girmek isteyenlereden hicrete dair de biat almaktaydı. Bir mazereti olmaksızın hicret etmeyenler ayet-i kerimelerde kınanmaktaydı. Mekke’nin fethinden sonra ise bu zorunluluk kalkmış ve farklı bir keyfiyete bürünmüştür. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) “artık Mekke’nin fethinden sonra icret yoktur ama bunun yerine cihad ve niyet vardır” buyurur. Yani hicret sevabına nâil olmak isteyen bir insan, niyetiyle bunu kazanabilir.
Farklı devirlerde olduğu gibi günümüzde de sadece Allah rızası için din-i mübin-i İslamı dünyanın dört bir tarafına ulaştırmak için hicret edenlerin de yaptıkları niyetlerinin sıhhati ölçüsünde asıl olan hicretin birer izdüşümü sayılabilir. Bunun için de niyetin sıhhati ve devamiyeti çok önemlidir. Çeşitli yerlere giden hicret süvarilerinin gittikleri yerlerde duygu-düşünce bulanıklılığı yaşamamaları daima niyetlerini hatırlamalarına bağlıdır zannediyorum. Kimi yerde maddi manevi sıkıntılardan dolayı bir düşünce inhirafı olabileceği gibi, kimi yerde de dünyanın cazibesine kapılma, nefsin hoşuna giden şeylere yenik düşme bir niyet değişikşiği oluşturabilir ki hicret sevabının yok olmasına kadar insanı götürebilir. Hocamızın tavsiyeleri açısından bunlara maruz kalmamanın çaresi de daima niyeti tazeleyecek eserler okumak ve dinlemek, bunun yanında gerilimi yerinde arkadaşlarla beraber olmaktır. Niyetlerimizi kalibre edebilmenin en önemli yolları bunlardır zannediyorum. Bu arada çeşitli dünyevî sebeblerle yurdunu terketmiş olup gittiği yerde niyetini değiştirmek isteyenler de vardır ki bunlar da yeni hicret etmiş hale gelebilmektedirler. Mademki niyet işin mahiyetini değiştiren bir sırrı içermektedir; yapılan bir niyet değişikliği sıradan bir gurbeti hicrete dönüştürebilir.
Sonuç olarak, niyet bizim hem dünyevî hem de uhrevî işlerimizde çok önemli bir rol üstlenmektedir. Adeta her şey ona bina edilmişir. Cennet ve cehennem gibi iki önemli sonuç da insanın niyetiyle irtibatlandırılmıştır ki niyetin önemini belirtme adına çok dikkat çekicidir. O, sevabı günaha, iyiyi kötüye, kötüyü de iyiye çevirebilen bir iksir ihtiva etmektedir. Bize düşen de bu sırlı krediyi en iyi şekilde değerlendirmeye çalışmaktır. Dualarda ulvî şeyler isteyerek, ibadetlerde şuurun hakkını vererek, hicretlerde maksadımızın farkında olarak ve sıradan işlerde dahi öteleri düşünerek niyetten beklenen gayeyi elde edebiliriz zannediyorum.
Kişinin namaz dahil herhangi bir fiile yönelmesindeki amaç ve hedeflenen sonuç onun niyetini oluşturur. Fiiller beden olarak oluşsada amelin salih olup olmadığını niyet oluşturur. Niyet amelin ruhudur, aslıdır. Bu nedenle “Ameller niyetlere göredir” buyurulmuştur. Niyet hususunda bazı hadisler verilerek kişinin bu hususta dikkati çekilmek istenmiştir. Zira kişi niyeti kadar değerlidir. Bu nedenle “Bir müminin kendi için istediğini diğer müminler içinde istemedikçe kamil mümin olamaz” buyurulmuştur. Niyet teslimiyet ve teveccühle kalbi Hakka bağlar.
“Kim Allah için olursa, Allah’da onun için olur” Kudsi hadis
“Kulum Bana kavuşmayı severse, Bende ona kavuşmayı severim… Ama bana kavuşmayı sevmeyince ben de ona kavuşmayı sevmem” Kudsi hadis.
“Beni bilen taleb eder… Beni talep eden bulur… Beni bulan sever… Ben seveni öldürürüm… Bir kimseyi öldürürsem diyeti Bana düşer… Bir kimsenin diyeti Bana düşünce onun diyeti bizzat Ben olurum. Kudsi hadis.
“Bir kimse Bana bir karış yaklaşırsa Ben ona bir arşın yaklaşırım. Bir kimse Bana bir arşın yaklaşırsa Ben ona bir kulaç yaklaşırım. Bir kimse Bana yürüyerek gelirse Ben ona koşarak giderim” Kudsi hadis.