Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

N. T. 18. Tasavvufta Vahdette Kesret, Kesrette Vahdet

18. TASAVVUFTA VAHDETTE KESRET – KESRETTE VAHDET

Tasavvuf düşüncesinde vahdet (birlik) esas, kesret (çokluk) izafidir. Var olan ve yok olması düşünülemeyecek yegane varlık Hakk Teala’dır. O’nun Zati Vücud’u (varlığı) asli, diğerlerinin mevcudiyeti O’na bağlıdır. Bu hakikate ulaşmanın yolu Peygamber Efendimizin şu duasında gizlidir: “Allah’ım bana eşyanın hakikatini göster”. Bizim vahdet – kesret anlayışımızı geliştirecek olan bu hakikattir. Eşya denilen alemlerdeki her şeydir. İnsan da buna dahildir. Bu dua ile insan kem kendinin hemde alemlerdeki her mevcudun hakikatini öğrenebilir. Bu hakikate ulaşmanın temel yolu “Nefsini bilen Rabbını bilir” hadisinden geçer. Eğitimi ise “tevhid ve nefsi irfan yolu” ile mümkündür. Biz bu terimlerin altında yatan hakikat ve sırlara bir perde aralamaya çalışacağız. Gerçek hakikate ulaşıp, bu hakikat ile yaşamak ancak irfan ile mümkündür.

Her mevcudun (şey) Allah’ın indinde bir ilmi hakikati vardır. Bu ilmi hakikate ayan-ı sabite adı verilir. Bu ilmi hakikate ayan-ı sabite adı verilir. Bu ilmi hakikat Allah’ın Zatında, Zatıyla Zatında, Zatça yaptığı düzenlemedir.

Uluhiyetin bir düzenlemesidir. Her ilmi hakikat (ayan-ı sabite) kendi bünyesinde ilahi Zatın isim ve sıfatlarını taşır. Kur’an “Cem esma ve sıfatı cami Zat”  olduğundan yani tüm isim ve sıfatları toplayan Zat olduğundan bu program (ilmi hakikat – ayan-ı sabite) Kur’an’ı taşır. Hakk’ı “İlmi Zat” taki Zatından ayrı olmayan programıdır. Zat BİR’dir (vahdet) ancak Zat’tan ayrı olmadan Zatındaki bu ilmi hakikat programları her mevcud için olduğundan ve her mevcudda çokluğu (kesret) oluştuğunda “İLK VAHDETTE KESRET ve KESRETTE VAHDET” mertebesi Zatında oluşmuştur. Bu mertebeye tasavvuf ehli “Ferdiyeti Zat” ismini vermiştir. Zatı TEK ve BİR (Vahdet), programı oluşturan isim ve sıfatları çok (kesret) olduğundan asli tekliğinde ve birliğinde çoğalmıştır. İsim ve sıfatların kökeni ve kaynağına bakarsan tek (vahdet), Zat açısından isimlerin çokluğuna bakarsan (kesret) oluşmuştur. Bu nedenle vahdet ve kesret bakış açısına göre değişen iki itibardır. Zatın tekliğinde çokluğa bakarsan “vahdette kesret”, isim ve sıfatlarını çokluğunda TEK ZATA bakarsan “kesrette vahdet” ismini almıştır. Bütün hepsi ise tek bir hakikatin farklı yönleridir. Hakk, bilinmekliliğini isteyip alemleri zuhura çıkarırken, bu ilmi hakikatleri (ayan-ı sabite programları) suretleri üzere oluşturmuştur. Yani alemin suretlerinde isim ve sıfatları açığa çıkmış, Kendi Zatı bu çokluğu arkasında batında kendi tekliğinde kalmıştır. Yani alem ve içindeki her şey O’nun isim ve sıfatlarının görünmesinden ibarettir. Her mevcud Allah’In Zahir ismiyle şehadet aleminde çoğalmıştır. Bu çokluğun altında O’nun isim ve sıfatları ve isim ve sıfatlarının arkasında Zatı vardır. İşte bu şehadet aleminde çokluktan (kesretten) perde arkasındaki Zatı idrak edebiliyorsan “kesrette vahdet” ten ve Zat idrakiyle çokluğa bakarken “vahdette kesretten” söz edebilirsin. Kesret ve vahdet senin için baktığın açıya göre izafi bir hal alır. Örneğin bir insan kendi başına bir zattır. Zatına ait anne, baba, kardeş, işçi, memur, ağlayan, gülen, okuyan, konuşan, gören vb. isim ve sıfatları vardır. Bu isim ve sıfatların çoğalması zatını çoğaltmaz. İsim ve sıfattır. Zatın itibarları ve izafetleri ve görünümleridir. İşte sen tek Zatına bakıp Zatından isim ve sıfatlarına bakarsan “vahdette kesretten” isim ve sıfatlarından Zatına bakarsan “kesrette vahdetten” söz etmiş olursun. Zatın kendi tekliğinde bir değişim olmadan. Değişim zatının suretleridir. Bilgisayardaki “Windows” programından, alt program ve açılışlara bakarsan “vahdette kesretten” açılmış programlardan “Windows” a baktığında kesrette vahdetten söz etmiş olursun. Örnekleri arttırabilir ve idrakini arttırabilirsin. Bu hakikatlerin bilinmesi müşahedesi için bir yoldur. Bilinmezse müşahede edilemez. Müşahedenin makam olması içinde “tevhid eğitimi” gereklidir.

Uluhiyet tevhidi ile bütün bu kesreti oluşturan ilahi isim ve sıfatları “Allah” ismi altında tevhid edersin.

Hüviyet tevhidi ile de kendi nefsi hakikatin olan varlığını (vücudunu) “sınırlanmış”, “kayıtlanmış” ve “izafi hüviyet” içinde, ilahi hüviyette (HÜVE) teslim edersin. Kendini ve her şeyi ilahi hüviyetin “kayıtlı” ve “sınırlı” izdüşümü olarak görürsün. İşte bu iki tevhid kanalıyla TEK VÜCUD HÜVİYETİ’ nde O’nu ve mertebelerini müşahede edersin. Vahdet ve kesreti iki izafi itibar görür ve kesretin “ayn”ı vahdet ve vahdetin “ayn”ı kesret idrak ve müşahedesine ulaşırsın. Bu görüş “ Muhammedi Şuhud” olarak adlandırılır. Ancak yaşayan bilebilir. Tadmayan ve yaşamayan bu halden haber bile veremez. Bu hale ulaşanlar ise varislerdir, insan-ı kamillerdir. Eşyanın hakikatini her şeyde müşahede edenlerdir. “Allah göklerin ve yerin nurudur” (Nur/35) ayetinin sırrına ulaşan arifibillahlardır. Bundan daha fazlası söylenemez ancak tadılır. Vahdeti Vücud Şuhudu bu hakikatin zirvesidir.



önceki sayfa               sonraki sayfa
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi26
Bugün Toplam378
Toplam Ziyaret888170
Hava Durumu
Saat
Takvim