Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

N. T. 6A. Nefse, Kalbe Gelen Düşünce ve Fikirleri Ayırma Yolları

6A. NEFSE, KALBE GELEN DÜŞÜNCE ve FİKİRLERİ
AYIRMA YOLLARI

Nefse (kalbe) gelen düşünce ve fikirleri, kısımları itibariyle; a) emir ve yasaklara uymak b) Allah’a sığınmak c) şeytanla savaşmakla mümkündür.

Şeytandan korunma:

Birinci yol;        şeytanın bütün hile yollarını bilmek, idrak etmektir.

İkinci yol;         şeytanın davetlerine, içten çağırmalarına kulak asmayıp, kalbi onunla alakadar olmaktan korumaktır.

Üçüncü yol;       Kalpte Allah’ın zikrini devam ettirmektir. Şeytan Allah’ın zikrinden kaçar.

Şeytanın hilelerini anlamak ancak kalbe ve zihne gelen düşüncelerin kısımlarını bilmekle mümkün olur.

Fikir, insanı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya sevk eder. Kalpteki fikir, Allah tarafındandır. Çünkü O her şeyin yaratıcısıdır. Bu düşünceler 3 (üç) kısımdır.

Hatır:               Allah kulun nefsine, kalbine başlangıçta doğurur. Bu hatırların bir kısmını nefsin tabiatına uygun bir şekilde meydana getirir. Nefsin iyilik (takva) ve kötülüklerini (fucur) kişiye bildiren nefsi hatırlardır.

Vesvese:          Düşünceleri şeytanın çağırmasının akabinde meydana getirir. Nefse vesvese olarak yansır.

İlham:              Allah’ın hayırlı amellere sevk edecek olan düşünceleri sunmasıdır. Sağlıklı bir şekilde değerlendirilirse salih amellere sevk eder.

Kalbe gelen fikir; ikram ve ilham ise hayırdır. Şer bir fikir ise imtihan içindir. Dikkatli analiz gerekir. Şeytan tarafından gönderilen, tamamiyle şerdir. Nefsin heva ve arzuları yönünden geliyorsa, nefsi emmare sıfatlarına kişiyi sevkediyorsa şerdir. Bazı düşünceler başlangıçta hayır görünse bile, iyi analiz edilirse, altında şer görünebilir. Bunları ayırt etmek için şeytanın hile ve aldatmalarını bilmek gerekir. Şeytanın taat ve ibadetlerdeki hile ve aldatmalar şu şekildedir: Kişi bunlardan Allah’ın yardımıyla kurtulur. Şeytanın kişiyi

  1. Taatlerden men etmesidir.
  2. Oyalamayı ve ihmali emreder.
  3. Aceleciliği emreder.
  4. Mürailiği ve riyakarlığı emreder.
  5. Nefse gurur ve kibir verir.

Allah’ın yardımıyla kul bunlardan kurtulur, şeytan bu yollarla kişiye yaklaşamaz ise, kulda amelini ihlasla tamamlarsa bu sefer şeytan;

6. Kişiye ictihadı emreder. Allah o nimeti sana verecektir. Sen üstün dereceye erdin diyerek kişiyi riyakarlığa sevk edecektir.

Kul bu durumda Allah’ın ilmiyle yetinip, bildiklerini ve yaptıklarını ancak Allah ile, Allah’ın lütfuyla yaptığını idrak ederse, bu vartadan da kurtulur.

Şeytan bütün bu yollarda aciz düşerse, şeytan kula şöyle yaklaşır;

7. “Senin bu amele ihtiyacın yoktur. Eğer sen said bir kimse olarak yaratıldı isen, amelleri terk etmen sana zarar vermez. Şayet şaki kimse olarak yaratıldı isen bunları işlemende sana fayda vermez” diye fısıldar vesvese verir.

Kul, Allah’a sığınır ve ben bir kulum, kula yaraşan efendisinin emirlerine ve yasaklarına uymak, onları tutmaktır der ve kurallara uyar. Efendisi ise istediğini yapar der. Allah’ın tevfikiyle kurtulur.

Kurtulma yolu, ilim ile amel etmek ve teslimiyettir.

İnsanı Allah’a yaklaşmaktan alıkoyan mani ve tehlikelerin biride nefs-i emmaredir. Bundan korunmak diğerlerinden korunmaktan daha güç bir şeydir. Nefs kişinin benliğini oluşturduğundan, benliğini bencilliğe döndürecek davranışları ortaya çıkarmak nefsi emmarenin özelliklerindendir. Bu nedenle nefsi emmare içimizdeki sevgili düşmandır. Kişinin kendi ayıp ve kusurlarını görmeye karşıda kördür. Nefsi emmare, şeytanla işbirliği yaparsa ki adı hannasdır, iş daha da güçleşir. Bunun için nefs mücahedesi, terbiyesi ve tezkiyesi şarttır.

Bu tehlikelerden kurtulmanın yolları için şöyle yol izlenmelidir:

 

 

 

 

Nefse gelen fikirleri ayırt etmede şu ayeti kerime bize yardımcı olacaktır:

“Müminler ancak Allah’a ve Resulüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve nefisleriyle (canlarıyla) savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır” (Hucurat/15)

Mürid, Hakk saliki, dünyanın Kur’an ve Sünnet ile meşru saydığı menfaatlerini de yanına alıp, Hakk’a yönelip Hakk’a vasıl oluncaya kadar hiç kesintisiz nefs tezkiyesi (temizlenme arınma) ve kalp tasfiyesi ile nefs mücahedesine (savaşına), devam etmelidir. Hakka vuslat bulunca, yakin elde edilince, her türlü ibadetin yapılmasının gerekliliği ortaya çıkacaktır. Kişinin ibadetlerini yapması büyük bir zevk haline gelecektir.

Eğer nefsi mülhimenin iyilikleri kötülüklerine galip olursa, daha üst mertebelere yol açılır. Kötülükleri iyiliklerine galip olursa alt mertebelere sürüklenir. Bu nedenle hemen nefs muhasebesi yaparak, peygamber efendimizin emrine uyarak “Hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekiniz” hesabımızı iyice yapmalıyız. İyilik ve kötülüklerimizi kendimizi aldatmadan gerçekçi olarak hesap etmeliyiz. Ve nefsimizi bu muhasebeye alıştırmalıyız. Bu mertebede kötülük yapınca, hemen iyiliklere yönelmeliyiz. Zira “iyilikler kötülükleri giderir” hükmü her zaman geçerlidir.

Özetle Kitap ve Sünnet ile amel kurtuluşa sebeptir. Günah illetine çare arifibillahlarca şöyle tarif edilmiştir:“Tevbe kökünü, istiğfar yaprağı ve tevazu dalları ile karıştırıp gönül havasına koyarak, haya suyunu üzerine döküp, tevhid tokmağı ile güzelce dövmeli, insaf eleğinden geçirip, gözyaşı ile hamur etmeli, aşk ateşi ile pişirip, muhabbet balından katarak, şükür kasesine doldurup, reca (yalvarma) yelpazesiyle soğutup, hamd ve kanaat kaşığı ile gece gündüz yemeli. Günah illetine tutulanların devası budur” buyurmuşlardır.

Peygamber Efendimiz (sav): “Bir kimse aşırı sevgiden dolayı Cenab-ı Hakka kavuşmayı severse, Cenab-ı Hakk’ta ona kavuşmayı sever” buyurmuşlardır. Ayrıca bunun bir yolunuda şöyle açıklamışlardır: “Size lazım olan alimlerle oturmak ve hikmet ehlinin sözünü dinlemektir. Şüphesiz Allah Teala ölü toprağı yağmur suyuyla diriltiği gibi, ölü kalbide hikmet nuruyla ihya eder” buyurmuşlardır.

Mülhime nefsi mertebesi Hakk Tealanın sahibine ilim ihsan ettiği nefs mertebesidir. “Kim vechini (varlığını) Allah’a teslim ederse ona ihsan olunur” (Nisa/125) ayeti kerimesiyle kişinin nefsine ilim dahil her türlü ihsanın şartı, kişinin varlığını Allah’a döndürmesi ve O’na teslim etmesidir. Bu beyanla yoluna sıkı bir çalışma ile devam eden salik bütün samimiyetiyle Hakk’a yönelir. Bu çalışma onda zaman zaman ferahlık (bast), zaman zaman da sıkıntı (kabz) meydana getirir. Kolay olanı tercih ederse geri döner, zor olanı tercih ederse daha ileri gitme yolu açılır. Bu Hakk’ın ihsanıdır ve çok çok değerlidir. Ancak nefsini tanıma yolunda olanlara ihsan olunur.

Nefsi mülhime mertebesinde elde edilmesi hedeflenen ve nefsin elde etmesi gereken huy ve ahlaklar şunlardır:

1. İlim: Zahiri ilimler yanında makbul ilahi ilim, yani kendisine ahirettede faydalı olan ilimdir. İlim birdir. O da Allah’ın ilmidir. Zahiri (maddi) ve batıni (manevi) ilimlerin hepsi Allah’ın ilminin şubeleridir. Bu nedenle her türlü ilmi elde etmek farzdır. Kişi zahiri ve dünyevi mesleği, görevi ne ise onunla en iyi ameli fiili sağlamak için mesleği ile ilgili ilimleride en iyi şekilde elde etmeye çalışmalıdır. Dünyevi bu ilmi elde ederken kendisine hem dünyada hem ahirette gerekli olan ilahi ilimdende en iyi şekilde amel edebilecek düzeyde elde etmeye çalışmalıdır. Zira “ilim öğrenmek kadın, erkek her müslümana farzdır” hükmü ve “Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz” hadisleri mevcuttur. Ayrıca başka bir hadiste:

İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır” buyurulmuştur. Ayrıca “Halka Hakk’ça hizmet, Hakk’a hizmettir” kelam-ı kibarı ehlullahça söylenmiştir.

2. Tevazu: Kibrin, gururun zıddıdır. Sahibini Allah yüceltir.
3. Tevbe: Allahü Teala’nın hem emridir, hemde günahların affına sebeptir.
4. Sabır: Allahü Teala’nın sevdiği gayet güzel bir huydur ve Allahü Teala daima sabırlılarla beraberdir. Sabır Hakk yolunda sebat etmekle artar.
5. Şükür: Nimetlerin artmasına vesiledir. Övülen bir huydur.
6. Cömertlik
7. Kanaat: Tükenmez bir hazinedir.

İlham Allah tarafından kalbe indirilen (nefs-i natıkanın bu mertebede ki ismi kalbdir)  mana, sezgi, doğuş demektir. Allah nefse, ilhamları ile yardım eder ve ihsan eder. Bu konuda Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Müminler akıllarına gelen hatırları (düşünce, fikir vs) yapmadıkça mesul olmazlar”. Bu husus çok çok önemlidir. Nefsimize gelen her türlü ilham, evham, vesvese Hakk tarafından yaratılır. Bizi ilgilendiren kısım ise, nefsimizin mertebesine göre gelen bu fikirlerin hangilerinin fiile döndürülüp döndürülmeyeceğidir. İşte kişinin mesuliyeti, sorumluluğu gelen ilhamlar sonucu oluşan fikir ve düşünceleri, akıl ve irade süzgecinden geçirerek yaptığı fiillerle başlamaktadır. İşte bu mertebe Allah’ın fiillerinin anlaşılıp tevhid edileceği çok önemli bir mertebedir. Bu husus iyi net anlaşılmazsa ayaklar kayar ve Hakk’tan uzaklaşılır.

Cenab-ı Hakk bu mertebede ve her mertebede ilim tecellisi ile kişiye ilim nasip etmeye başlar. Daha öncede nefse, ilim tecellisi ile tecelli etmektedir. Ancak kişi bu tecellileri sonucu oluşan fikir ve düşünceleri kendi nefsi benliğinin sandığı için, bencilliği ile bu düşünceleri emmare nefsin özellikleri doğrultusunda kullanmaktadır. Yoksa Allah hiçbir nefse zulmetmez, hakkını verir. Ancak nefsi mülhime mertebesinde kişi nefsi benliğinin, ilahi nefsi hakikatine biraz daha yaklaştığında, nefs aynası temizlendiğinden gelen ilham sonucu oluşan fikir ve düşüncelerin özelliklerinin farkındalığını yaşamaya başlar. Daha önceden kazanmış olduğu ilim ile birlikte, aklını ve izafi iradesini kullanarak, bu ilhamları süzgeçten geçirir. Allah’ın kendisine iyilik ve kötülüklerini ilhamla bildirmesinin ne büyük lütuf olduğunu kavrar. Bunları ayırt etmek için Kur’an ve Sünnet ilmini özetle sunan tasavvufta irfan yoluna dört elle sarılır. Bazen rahatlar, bazen sıkılır. Sıkıntıya yol açan konularıda etüt ederse, onun çıkış yolunu da Kur’an ve Sünnette bulur. Mürşidle ilişki bu mertebede de çok önem taşır. Fikirlerin ayırt edilerek, süzgeçten geçirilerek fiiliyata geçirilmesi, amellerin hayırlı ameller olarak açığa çıkması için danışılacak iyi bir eğitmenin ne kadar önemli olduğu herkesce malumdur. Mürşidde manevi öğretmendir. Hem dünyayı hem ahireti birlikte düşünerek, sorunlara çözüm bulmada anahtar rolü oynar. Zira bu mertebedeki kişide ilim ve amel olmakla beraber hem sınırlıdır hem tecrübe azdır hem de amellerinde henüz tam ihlas teşekkül etmemiştir. Hem de filler hakkında Allah ve nefsi arasındaki ilişkiyi henüz kurmamıştır. İşte nefsi mülhime mertebesi gelen ilhamları fiile geçirme mertebesi olduğundan Allah-kişi (salik)-fiil üçlüsünün analiz edilip, Allah’ın fiiller ile ilişkisi, salikin fillerden sorumluluğu ve fiillerin özelliklerinin incelenmesi gereken nefs mertebesidir. Salik, irfan yolcusu bu mertebede bu üçlüyü bire indirecek tevhid-i efal eğitimini almak zorundadır ki sorumluluğunu idrak etsin ve fiillerin kudretinde Allah’ı bulabilsin.

Allah bütün bunları ayırt edebilecek akıl nuru, güçlü bir irade, ve ilmi hayata geçirebilecek irfan nuru nasip etsin… Amin.

Hz. Ali (kv) bu mertebe için şöyle buyurmuştur:

“Cenab-ı Hakk’ın buyurduğu gibi “Yolun doğrusu Allah’ındır. Yolun eğriside vardır” (Nahl/9). Sonra seyr alallah (Allah üzerine seyr) vardır.”

Şeytanı temsil eden Mudill esması ise ilahi isimlerin gerçek hüviyetleri ve hakikatleri ile zuhura çıkmasını engelleyici isimdir.

Mudillin kelime anlamı; şaşırtmak, karmaşık, güç ve çetin hale getirmektir. Yani mudil esması diğer ilahi isimlerin zuhurunu karmaşık, güç hale getirmekte, insanları çeşitli şekillerde şaşırtarak ilahi isimlerin hukukuna tecavüz etmektedir. Dolayısıyla gerçek kulluğada mani olmaktadır. Mudil esması düşüncede iblis, fiilde şeytan adını almaktadır. Nefse vesvese vererek hayal, vehim ve duygularıda kendi yönünde kullanarak insanları şaşırtmakta, fiilleri karmaşık ve güç hale getirmektedir. Bu şekilde ilahi isimlerin gerçek yüzleri, gerçek hüviyetleri ile zuhuruna engel olmaya çalışmaktadır. Mudil esmasının Allah’tan talep ettiği istihkak bu yöndedir. Diğer ilahi isimlerin gerçek hüviyetlerle zuhurunu engelleyecek o kadar çok yol ve yöntemi kişinin nefsine vesvese vererek sunmaktadır ki, kişinin iradi karar anını, dolayısıyla fiillerini ifsad etmektedir.

Mudil esmasının bu rolü imtihan sırrındandır. Bu nedenle Mudil esmasının etkisinden kurtulmanın yolu da ilimden yani Kur’an ve Sünneti Muhammedi’den geçmektedir. Kur’an ve Muhammed (sav) Hadi isminin zuhurları olduğundan, Mudil isminin etkisi yoktur. Bu nedenle şeytan rüyada Peygamber Efendimizin (sav) suretine bürünemez.

Mudil esması, telbis yolu ile Rab isminin özelliklerine ortak olmaya çalışmakta dolayısıyla şirkin kaynağı olmaktadır. Rab olan Allah’ın ilahi isimleri kanalıyla olan tecellilerinin hüviyetlerini değiştirmeye çalışarak, kişiyi şaşırtarak, ilahi isimlerin Rabbin hükümlerini ifsad ederek, adeta kendini ikinci bir rab ilan ederek şirkin kaynağını teşkil etmektedir.

Telbis: bir şeyi örterek sahte hale getirmek, ayıbını örterek iyi göstermek suret-i Haktan görünerek hile edip aldatmak, ilgili şeyin aslını bozarak birbirine karıştırıp, şaşırtmak, güç hale getirmek, bir şeyin zıddıyla ortaya çıkarmak anlamlarını taşımaktadır. Şeytanı temsil eden Mudil esması Rabbani sıfatları örtüp, şeytani özellik ve sıfatlarla fiillerin zuhura çıkması için çaba göstermektedir. Bu özelliklerle şirkin temel unsuru olmaktadır.

Mudil esmasını tanıyıp, gerçek Rabbe dönebilmemiz için konu ile ilgili ayetleri belirtelim.

“Hiç şüphesiz, şeytanın hileli düzeni pek zayıftır” (Nisa/76)

“Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse kuşkusuz o, apaçık hüsrana uğramıştır” (Nisa/119)

“Şeytan onlara yapmakta olduklarını çekici gösterdi” (Enam/43)

“Şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o size apaçık düşmandır” (Bakara/168)

“(Size o haberi getiren) ancak şeytandır. (sadece) kendi dostlarını korkutabilir. Onlardan korkmayın, eğer mümin iseniz benden korkun” (Ali İmran/175)

“Allah o şeytana lanet etti. Ve o da “Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğimde hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğimde Allah’ın yaratışını değiştirecekler” dedi. Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o apaçık bir ziyana uğramış olur. (Nisa/119)

“Şeytan onlara vaad eder ve onları boş umutlarla oyalar. Oysa şeytanın onlara vaadi aldatmadan başka bir şey değildir” (Nisa/120)

“Eğer şeytandan bir vesvese gelirse hemen Allah’a sığın. Muhakkak ki hakkıyla işiten, kemaliyle bilendir” (Araf/200)

“İş bitince şeytan onlara şöyle diyecek: “Şüphesiz ki Allah size gerçek olanı vaad etti, bende size vaad ettim” ama sonra caydım! Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ancak ben sizi (küfür ve isyana) çağırdım, sizde geldiniz. O halde beni kınamayın, kendi nefsinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim, nede siz beni kurtarabilirsiniz. Ben önceden beni Allah’a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim.” Doğrusu zalimler için acı bir azap vardır” (İbrahim/22)

“Hepsini azdıracağım ancak içlerinde ihlaslı kulların müstesna” (Hicr/40)

“Sana uyan azgınlardan başka, kullarımın üzerinde hiçbir nüfuzun yoktur(Hicr/42)

“Şeytanın nüfuzu ancak onu dost edinenlere ve Allah’a ortak koşanlaradır” (Nahl/100)

“Ve deki: Rabbim! Şeytanların vesvese ve kışkırtmalarından sana sığınırım” (Müminun/97)

Yukarıdaki ayetler iyice analiz ve sentez edilirse, şeytanın özellikle ihlaslı kullar başta olmak üzere insanlar üzerinde bir gücü ve nüfuzu yoktur. Güç, kuvvet ve kudret Allah’a aittir. Tek bir Rab vardır o da Allah’tır. Kişi şeytanın vesvese ve kışkırtmaları ile nefsiyle verdiği kararı yerine getirmektedir. Bu nedenle şeytan “benim sizin üzerinizde gücüm yoktur, bu nedenle beni değil nefsinizi kınayın” (İbrahim/22) diyerek bizlere Allah bu ayetle yol göstermektedir. Nefsi mülhime bölümünde şahsa gelen düşünce ve fikirlerin nasıl analiz edileceği vurgulanmıştır. Bu ayetlerle o bilgiler birleştirildiğinde ilim alınmış olacaktır. İş bu ilmi pratiğe, amele çevirmektir. Bunun ilk basamağıda şeytanın vesveseleri ve kışkırtmalarından Rabbimiz olan Allah’a sığınmak daha sonra kur’an ve Sünnet-i Muhammedi ile amel etmektir. Niyette ihlaslı olmaktır. İhlaslı niyet, ilim ve amel kişiyi Mudill esmanın etkisinden kurtaracak kişide gerçek anlamda “Rabbine dön” emrine uymuş olacaktır. Burada gösterilecek titizlik çok önemlidir.

Aslında Mudil esması bu ihlaslı titizliğe vesile olarak Rabbımız Allah’ı daha iyi tanımamıza, irfan sahibi olmamıza yardımcı olmaktadır. Mudil esmasının imtihan sırrı olmasında ki gerçekte bu noktada yatmaktadır. İlahi isimlerin gerçek yüzlerini ve hüviyetlerini dolayısıyla ilahi hüviyeti daha iyi idrak etmemize vesile olmaktadır.




önceki sayfa               sonraki sayfa
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi24
Bugün Toplam364
Toplam Ziyaret888156
Hava Durumu
Saat
Takvim