Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

T.İ. 29. Ramazan ve Kurban Bayramı ve Nefsi Natıka İle İlişkisi

29. RAMAZAN ve KURBAN BAYRAMI ve NEFSİ NATIKA İLE İLİŞKİSİ

Kendi nefsi hakikatine arif olan kişi “nefsinin halifesi” olur ve Ramazan bayramını kutlar. Ramazan bayramı özellikle nefsini ve Rabbını bilme bayramıdır. Herkes nefsini ve nefsindeki tecellileri bildiği oranda bayramlara iştirak eder. Nefsini Hakk’a teslim edip Müslüman ve mümin olma bayramıdır. Nefsinin “baki” oluşunu kutlamadır. Ahiret sevincini bugünden yaşamaktır. Her iki bayram birbirine benzese de aralarındaki farklar belirtilecektir.

Kur’anı Kerimin ifadesiyle ilk kurbanın Adem (as)’ın oğulları arasında yapıldığını öğreniyoruz: “Ey Muhammed! Onlara Adem’in oğlunun kıssasını doğru olarak anlat. İkisi birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş diğerininki kabul edilmemişti” (Maide/27).

Daha sonra İbrahim (as)’ın kurban hadisesini görüyoruz. “Rabbim! Bana iyilerden olacak bir çocuk ver” diye yalvardı. Bizde ona yumuşak huylu bir oğlan müjdeledik. Çocuk kendisinin yanı sıra yürümeye başlayınca: “Ey oğulcuğum! Doğrusu ben uykuda iken seni boğazladığımı görüyorum, bir düşün, ne derdin?” dedi. “Ey Babacığım! Ne ile emrolundunsa yap. Allah dilerse, sabredenlerden olduğumu göreceksin” dedi. Böylece ikisi de Allah’a teslimiyet gösterip, babası oğlunu alnı üzerine yatırınca biz: “Ey İbrahim! Rüyayı gerçek yaptın: İşte biz iyi davrananları böylece mükafatlandırırız” diye seslendik. Doğrusu bu apaçık bir deneme idi. Ona fidye olarak bir kurbanlık verdik. Sonra gelenler içinde “İbrahim’e selam olsun” diye ona iyi bir ün bıraktık. İşte iyileri böylece mükafatlandırırız. Doğrusu O, inanmış kullarımızdandı” (Saffat/100-111)

Rüya tabiri çok derinlik isteyen bir ilim koludur. İbrahim (as)’ın rüyası bir misal idi. Eğer gerçekten Cenab-ı Hak İsmail (as)’ın kesilmesini murad etse idi, onun yerine koç göndermezdi. Gerçekte murad koçun kesilmesi idi. İnsan şeklinde oğlu suretinde gösterilmesi her ikisinin de imtihanları içindi.

“O, göklerde ve yerde bulunan her şeyi kendinden bir lütuf olarak sizin hizmetinize vermiştir. Şüphesiz bunda düşünen topluluklar için ibret ve deliller vardır” (Casiye/139) ayeti alemlere “halife” kıldığı insana bu hakikati yaşatmasıdır. Nefsindeki “Rab tecellisi” ile insan-ı kamil daha alt nefis mertebesindeki insanlara ve yer ile gökteki her şeyi Hakk doğrultuda kullanma yetkisindedir. İşte “genel halife”lik doğrultusunda alemlerdeki Hakk’ın İlmi insanın tasarrufu sayesinde açığa çıkmaktadır. İnsanlığın gelişimi bu sayede olmaktadır.

“Özel halifelik” ise Allah’ın zahir dışında, batındaki nefislerde de tasarruf yetkisinde olduğunun farkında olunmasıdır. “Kurban” hadisesinde İbrahim (as) insan dahil tüm varlığa halifedir. İsmail (as) en sevdiğidir. Sevdiği şey ile imtihan edilmiş ve insana dahi “Allah’ın izni ile” tasarrufta bulunma yetkisi olduğu bildirilmiştir. İbrahim (as) hem genel hem de seçilmiş özel halifedir.

İnsan kurban bayramında “HALİFE İNSAN” olduğunun farkına varmalıdır. Hem kendi nefsi natıkası hayvani ruh üzerinde halifedir. Hem de alemlerde kendi nefis mertebesinin halifesidir. “Sizi halife kıldığımız şeylerden infak ediniz” (Hadid/7) emri çerçevesinde tasarrufunda bulunan Allah emanetleri üzerinde söz sahibidir. Bu nedenle şu hitaba maruz kalmıştır. “Ey Ademoğlu! Seni kendim için, alemleri de senin için yarattım”. İşte insanın Allah katındaki değerini bilmesi, nefsi hakikatini Allah’a teslim etmesi ve bu teslimiyetin sonrası Allah’ın kendisini alemlere halife olarak tayin etmesidir bayramda yaşanan. Ramazanda kendi nefsi hakikatinin bayramını yapan insan, Kurbanda alemlere “halife insan” olarak halkediğinin idrakini yaşar. Bu ise “abduhu ve resuluhu” sırrına ulaşmaktır. “KUL HALİFE” ve “KURAN-I NATIK” olarak alemlerde hem genel hemde seçilmiş özel halife olarak Kur’an ve Sünnet, kurallarıyla alemlerde tasarrufta bulunacağının yaşanmasıdır. Zira kurban edilen “hayvani ruh”tur. Yani Kur’an’da belirtilen bütün kötü ahlaki vasıflardan kurtulmaktır. Allah’ın ve Peygamberin yani Kur’an ahlakı ile yaşamanın kutlanmasıdır bayramlar. Nefsi natıkanın hakikatinin tüm vücudda hakim olmasıdır. Nefsi natıka Allah’ın nuru ve Kur’anın sırrı olduğundan kişi bunu kendi vücudunda yaşandığında “nefsinin halifesi”, alemlerdeki nur ve Kur’an sırrına ortak olduğu idraki ile de “Halife insan” konumuna yükselmektedir. Bu halifelik neticesinde bıçak boynu kesmemiş, fakat taşı kesmiştir. Tasarruf Allah’ındır. İbrahim (as)’da bu tecelli açığa çıkmıştır. Hakk ancak her yönüyle “HALİFE İNSAN” da yani “İNSAN-I KAMİL” de zuhura çıkacağından bizlere de kamil insan ve halife olmamız gerektiği bu vesile ile açıklanmış olmaktadır. İbrahim (as) bu Rab tecellisi kanalıyla, kendi nefsinde hiç varlık kalmayarak, Hakk nefsinde bulunduğundan böyle bir mucizeye aracı olmuştur. Bu hakikat ancak nefs ve tevhid mertebelerinin eğitimi ile gerçekleşeceğinden, irfan yolunun zirvesi de “Halife insan-ı kamil” olmaktır. Hakk ile Hakk olarak nefsini Kur’an kılmaktır.

Manevi doğum ile (mevlid) doğan “veled-i kalbi Muhammedi” Hakk’a rağbet edip miraca (ilim-irfan yoluna) çıkıp, beratta kendi nefsi hakikatini Hakk’a teslim edip Müslüman olduktan sonra, Hakk’da Kadirde böyle bir nefse isim, sıfat ve Zatıyla tecelli edip, nefsini Hakk’la süslemiştir. Bayramlar bunun farkında olunmasıdır. Nefsi “Hakk ile”, “Allah ile” olan ise Hakkın halifesi ve vekili demektir.

Hakk’ın sevgilisi olup habibullah sırrına ulaşmıştır. Şöyle bir hitaba ulaşır.

“Ben kulumu sevince onun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, söyleyen dili, yürüyen ayağı olurum. Benimle görür, Benimle işitir, Benimle tutar, Benimle söyler, Benimle yürür…”

İşte “halife insan” olmanın sırrı yukarıdaki kudsi hadiste belirtilmiştir. “Attığın zaman sen atmadın Allah attı” (Enfal/17) ayeti bu hakikati yaşayanları anlatır. “B sırrı”, “Besmele sırrı” da burada görülür. Ancak halifeler alemlerde genel ve özel olarak tasarrufta bulunur. Zira onlarda işleyen Hakk’tır. “BENİMLE” derken ve “ALLAH ATTI” buyururken her fiilin Zatı kanalından gelen bereketle cereyan ettiğini vurgulamaktadır. Bu hakikatlede bayramlara ulaşan ancak Hakk’a şükreder. Bu nedenle bayramlar “ŞÜKÜR”dür. Allah’a hamddır. Bu nedenle bayramlarda teşrik tekbirleri getirilir. Bu hakikat ancak MUTLAK TEVHİD ile yaşanabileceğinden bu tekbirler getirilir. Şirk içinde olanın halifelikten de payı yoktur. Muhammed ümmetine ne büyük lütuflar verilmiştir. Böyle bir lütfa ve hibeye şükür ve hamdedilir.

Bayramlar “seyri süluk” un yani “irfan yolu” nun yıllık kutlanmasıdır. O yıl elde ettiği ilim-irfan ile yaşadıklarının şükrüdür. Zamanda da tasarruf ederek “Zamanın halifesi” olma idrakinin de gelişmesidir. Üç aylar bunun yaşanması için rahmet tecellisidir. “Kendine” ve “alemlere” halife olan “zaman”ında halifesi olmuş olur. Bu bilinçle her anını “Allah ile” olma yolunda değerlendirilir. Zahirde ve batında ne iş işlerse işlesin, “Allah ile” olma bilinci zaman bilincine eşlik eder. Bize göre tasavvufun ana hedefide, “billahi” sırrıyla Allah ile olma bilincini kişinin nefsine yerleştirilmesidir. Ancak böyle bir idrak kişiyi “halife insan” yapabilir. Bu ise irfan yolu eğitimi ile mümkündür. Bu nedenle bayramı gerçek anlamda kamil insanlar yapar. Diğerleri kendi nefs mertebesinin irfanıyla bayramı kutlarlar. Böyle bir arif şöyle buyurmuştur:

                        Bayram ol gündür bana kim
                        Göz göre didarını (yüzünü)
                        Görmesem bir gün seni
                        Ol kara gündür bana.

Bayram Allah’ın cemalinin müşahedesidir. Bu müşahede ile idrakle kelime-i şehadeti söylemektir. Teşrik tekbirleri bu müşahedenin dille ifadesidir.

Ramazan bayramına ulaşan kişi seyrini tamamlamış Allah’ın Cemal-i İlahisini müşahede etmiş ve Cemal tecellisi içinde hayatını sürdürür hale gelmiş olmaktadır. Ramazan ve Kurban bayramı arasındaki bir fark da, Ramazan bayramının cemal tecellisi olması, Kurban bayramının celal tecellisi olmasıdır. Her iki bayramı yaşayan Celal ve Cemali tevhid eder. Hak hangi yüzle görünürse görünsün onu kabul eder ve tecelliye Hakk’ça riayet eden “kul” olur. Ramazan bayramı “Bekabillah” (Hakk ile baki olmak) demektir. Bu hale ulaşan kişinin yaşantısını çevresindeki taliplere ulaştırması gerekmektedir.

Fenafillah ve Bekabillah sonrası Hakk ile alemlere halife olan kişi dünyada manen görevli olarak kabiliyeti olanları elinden tutup Hakk’a doğru yolculuğa çıkarır ve onların kemale ermelerine vesile olur. “Allah ile” o kişilere yolculuklarında eşlik eder, onlara rehber olur. Ramazan bayramında Cemal tecellisi zuhur ediyorken Kurban’da Celal tecellisi zuhur etmektedir. Bu tecellilerden ve yoldan geçmek için bir rehber öğretmene ihtiyaç vardır. Kişinin bilmediği bir yolda yalnız ve rehbersiz gitmesi o kişiye zahmetten başka bir şey getirmez. Eğer İbrahim (as)’ın oğlunu kesme (kurban) hadisesi olmasa idi hiçbir mürşid dervişinin “nefsi emmaresini” yani “hayvani ruhunu” kesemezdi. Mürşidin yaptığı ise kişinin nefsi natıkasını tezkiye ile temizleyip onu hayvani ruhun üstünde hakim kılmasına yardımcı olmak ve kurban yolu ile hayvani ruhun etkisini tamamen ortadan kaldırarak “nefsi natıkayı” tertemiz bir halde sahibine teslim etmesini sağlamaktır. İrfan yolunun kurbana bakışı budur. Kurban sayesinde, Allah’a kurbiyet sağlanır ve “Allah ile hüviyet beraberliği” idrak edilip “halife insan” ve “insan-ı kamil” olunabilir.

Nefsi emmarenin ve nefsi levvamenin ana özelliği bu iki mertebede hayvani ruhun nefsi natıkanın üzerindeki hakimiyetidir. Nefsi natıkadan güç alan hayvani ruhun hakim olduğu nefis bu nedenle kötü ahlak vasıflarını taşır. Mürşid bu ahlakları nefsi natıkanın ahlakına yani sırrı olan Kur’an ahlakına döndürmesine vesile olan kişidir. Zahirde kurban hadisesi yaşanırken batında da bunlar yaşanır. Zahir-batın bütünlüğü her haliyle korunmuş olur. İlahi hüviyet nefsin hakikatine hakim olur. Abduhu sırrıyla Kur’an üzerine yaşayarak resuluhu hakikatinden istifade ederek “kul halife” olmuş olur.

Kişi nefs terbiyesi ve tezkiyesi ile seyrini sürdürmeğe devam ettiğinde nefsi emmare, levvame ve nefsi mülhimenin kötü ahlaki vasıflarından kurtulduğun da “hevasını ilah edinmesi” mümkün değildir. O kişi nefsi natıkasının vasıfları üzere NUR ve KURAN vasıflarıyla açığa çıkıp halife olabilir. Nefsini ve Rabbını bilen bir arif vasfını kazanabilir. Bu ise mevlid de doğan “veled-i kalbi Muhammedi” olan manevi çocuğun irfan ile olgunlaşıp buluğa erip nefsinin halifesi olması sayesindedir. Nefsinin halifesi olana ancak “arza halife” olma yolu açıktır.

Ramazan bayramının üç gün oluşu ilmel, aynel ve Hakkel yakîn olarak bu hakikatlerin yaşanmasına işarettir. Kurban bayramının dört gün oluşu şeriat, tarikat, hakikat, marifet mertebelerinin bir bütünlük içinde yaşanmasıdır. Ayrıca tevhidi efal, tevhidi esma, tevhidi sıfat ve tevhidi Zat mertebelerinin irfanına ulaşmayı temsil ederek MUTLAK TEVHİD düzeyine ulaşmaktır. Bütün hakikatleri ALLAH’IN ZATI HÜVİYETİNDE ve ZATI NEFSİNDE O’NUN HÜVİYETİNİ TEMSİL EDEN İNSAN-I KAMİL olarak yaşamaktır. Bunun yoluda ancak nefs ve tevhid mertebelerinin tahsil edilmesine bağlıdır. Bu yolda “manevi yolcu” olarak hakikatleri zahir-batın bütünlüğü içinde yaşamaktır. Ancak bu yolla KURBİYET hasıl olur. Kurban hakikati yaşanır.

Başlangıçta “Allah’a doğru” olan seyir, kurbiyetle “Allah’ta” devam eder. Bu hal fenafillah ve bekabillah’ın yaşanmasıdır. Daha sonra seyr ve irfan “Meallah ve Anillah” yani Allah ile Alllah’ta devam eder. Tüm bu irfana ulaşmak seyr-i süluk ile mümkündür. Bu hakikatleri açıklayan sure ise Kevser suresidir. “İnna a’tayna kelkevser” (Biz sana kevseri verdik). Kevser sana verilen nefsi natıkan yani Allah’ın nuru, Zatı sıfatları ve isimleri yani Kur’an’dır. Zat bu nedenle “Ben Ademi kendi suretinde yarattım” buyurmuştur. İnsan bu nedenle Allah’ın sırrıdır ve halifesidir. Eğer kendinde gizli olan bu hazineyi açığa çıkarıp kullanmazsa mesuldür. Nefsi natıkasında bu hazine varken, onu kullanmamak ne büyük gaflettir. “Kevser”in hakikatine ulaşana ne mutlu…

Senin kevserin irfan yolunda edindiğin Hakikati İlahiye ve Hakikati Muhammedi bilgileridir. Eğer bunları değerlendirirsen bugünden Cennet’e girer ve Kevser’den içmeye başlarsın. Kevser’in hakikatine ulaşmanın yolu “manevi alışveriş” yapmakla mümkündür. Bu konuda yardımcın Allah, Resulü ve O’nun halife ve varis vekilleridir. Başkaca yol yoktur. Bunun yolu ise Rıdvan beyatında yaşanmıştır. “Sana biat edenler Allah’a biat etmişlerdir. Allah’ın eli onların üzerindedir” (Fetih /10) ayeti bu hakikati açıklar. Zira halife ve varisler “Allah ile” dir. “Billahi” sırrıyla onlarda Hakk tecelli eder. Halife ve varislere biat aslında Allah’a biat demektir. Her halife ve varis bu Kevser’den kendisine ulaşan ilim ve irfanı taliplerine aktarır. Akış Allah-Resulu-halifeleri kanalıyla nesillerden nesillere aktarılır. Bu nedenle “Kevser” hakikati kıyamete kadar ve ahirette kesintisiz olarak devam eder. Batında bunları düzenleyen ise Allah’tır. “Kevser” geçtiği gönüllere ebedi hayat bahşetmektedir. “Allah’ın eli onların ellerinin üstündedir” (Fetih/10) hakikati ile zahirde halifeler batında Allah etkindir. Bu hakikat üzere yapılan biat “Allah ile” olan sözleşmedir. Kevser suresinin nesillerle irtibatını belirten ilişkisi budur. Bu nedenle bu yolla gelmeyen her ilim, irfan “ebter” olacaktır. “Fesalli lirabbike” (Rabbın için namaz kıl) buyurulması bu hakikatlendir. “Namaz müminin miracıdır” ve “Allah ile” birlikteliktir. Hakk’la Hakk olunan zamanlardır. “Daim namaz” hükmüne ulaşan yaşam, “Allah ile” daim hüviyet birlikteliğinin yaşanmasıdır. Yani Kurbiyettir. Ayetin “venhar” (kurban kes) emri bu hakikate ulaşmak için verilmiştir. Zahirde kurban ile nefs Hakk’a teslim edilip kurbiyet sağlanır ve batında “Allah ile birliktelik” yaşanıp devam eder. Böyle bir yaşama giren her şey Hakk’tır. Batıl ise ebter, yok olmaya mahkumdur. Allah ikinci varlığı barındırmaz. İkinci varlık iddiası şirktir. Ebter olacak olan şirk düşüncesidir. Tevhidin yolu bu nedenle senin nefsini bilmenden geçer. Nefsi hakikatine arif olup Rabbına arif olduğunda sende Hakk’tan başka bir şey kalmaz. Hakk ile Hakk olursun. Hakk’ça yaşarsın. Bu ise “kamil halifelik” tir. Bu nedenle kamil insanda Hakk tecelli eder. “O hevasından konuşmaz. Konuştuğu ancak vahy iledir” (Necm/3-4) ayetinin sırrıyla Hakikati İlahiye ve Muhammedi’den (Kevser) aldığı ilim ve irfanı taliplerine aktarır. Bu ise nesilden nesile bu yolla aktarılır. Bütün bu hakikatler ise senin nefsi natıkasında hazine hükmündedir. Hazineden istifade edip etmeme de senin iradene teslim edilmiştir. Bütün bu hakikatler “namaz ve haccın hakikati” eserimizde belirtilmiştir.

Haccın, kurban ile ilişkisi budur. Hacc bütün seyr-i sulukun (irfan yolu) özetlendiği oluşum olup neticesi “arza halife” olmaktır. Bu nedenle Kurban ayında hac yapılır. “Hac arafattır” buyuran resul, arifibillah olmanın hakikatini bu irfan yoluna bağlamaktır. Nefsine ve rabbine arif olup yaşamak ve halife insan olmak Allah’ın muradıdır. Bu nedenle Hacc İslam’ın ve irfan yolunun hepsini simgelerle yaşatan farzdır.

Hacc, Hakikati İlahiye de Cemalullahı ve Celalullah’ı müşahededir. Her an bir tecellide olan Allah’ı her tecellide görebilme sanatıdır. Arifibillah onu her tecellide müşahede edenlerdir. Gönülleri kabedir. Kabenin temsilcisidir. Nefsi natıkasını Kur’an-ı Natık ve Kabe’ye döndürenlerdir. Bu nedenle şöyle buyurulmuştur. “Müminin kalbi beytullah, arşullah, hazinetullah ve miratullah” bu hakikate binaen şu şiirler söylenmiştir:

                        Sen O’na korkma de Kur’an-ı Natık
                        Gönül Kabesine gir ol mutabık
                        Devreyle ol Kabe’nin etrafını
                        Devrederler bir gün gelir şems-i Zatını

 

KALBİN MİRAÇ YOLU

Kalbin yedi tabakası miraç yolu bilmeli
Sadır’dır anın biri-nuru İslam madeni
Fuaddır ikincisi keşfi ayan madeni
Zakirlerin rüyası tecelli-i esma nurları
Zatı kalbdir üçüncü nuru iman madeni
Kamil olsa imanı tecelli efal şuhuda
Şegaftır dördüncüsü, aşkı ilahi madeni
Kaplar aşkın envarı görmez hakdan gayrıyı
Habbetül kalb beşinci muhabbetullah madeni
Hakayıkı eşyanın aslı nuru Muhammed şuhudu
Noktayı süveyda altıncı ilmi ledün madeni
Sırrı kader şuhudu kabe kavseyn makamı
Beytü izzet yedinci, ilmü esrar madeni
Allahın hazinesi zatü ehad makamı.

 

İşte mübarek gün gecelerin hakikatleri ve bayramlar özetlendi. Eğer bu hakikatleri nefsinde yaşarsan her anın mübarek, her anın bayram olur. Bütün zamanları tek noktada toplar besmelenin noktası olup Mutlak Zata ulaşırsın. ”Kur’an-ı Natık”, “Yaşayan Kur’an”, “göz nuru” olup alemlere rahmet olursun. Allahuekber ile başlayıp müşahede ve namaz ve kurtuluşa kavuştuğunu idrak edip “La ilahe illallah” hakikatini yaşayıp hamd edersin. Ezan-ı Muhammedi olursun. Bu halinle her şeyi Hakk’a davet edersin. Teşrik tekbirlerini yaşayan ve yaşatan olursun. Alemlerde “halife” ve insanlara “imam” rehber olursun. Hemde Hakk’ın indinde aczini, fakrını, muhtaçlığını bilerek… Hakk sende tecelli eder. Hakk ile Hakk olarak “kul halife” olarak yaşarsın. “Ölmeden önce öl”üp “ilim ile diri olan ebeden ölmez” hadisinin sırrıyla ebedi hayata ulaşırsın.


önceki sayfa            sonraki sayfa
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi7
Bugün Toplam151
Toplam Ziyaret889269
Hava Durumu
Saat
Takvim