27. BERAT KANDİLİ ve NEFSİ NATIKA
Şaban Ayının 14. Gününü 15. Gününe bağlayan gece Berat gecesidir. Hz. Resul (sav) “Recep Allah’ın, Şaban benim, Ramazan ümmetimin ayıdır” buyurmuşlardır. Hicri ayların 13-14-15. günleri dolunay geceleridir. Tasavvufta Güneş Hakikati İlahiyeyi ay Hakikati Muhammediye’yi temsil eder. Şaban’ın Hz. Resul ayı olması ve 14. Günde Hakikati Muhammedi – Nefsi Muhammedi’nin idrak gecesidir. Hakkın Zati Nefsine ayna olan Nefsi Muhammedinin idrak gecesidir. “Nefsinizden bir resul geldi” (Tevbe/128) ayeti üzere kendi nefsi natıkamızın da idrak gecesidir. Allah’ın nuru ve Kur’anın sırrı olan nefsi natıkamızın armağan ediliş gecesidir.
Berat gecesinin özellikleri şunlardır:
“Ha mim, vel kitabul mübin, inna enzalnahu fi leyletin mübareketin inna künna münzirin, fihe yüfrikukülli emrin hakim, emran min indina inna künnü mürselin, rahmeten min rabbeki innehü hüvessemiul alim. Rabbüssemavati vel ardı vema beynehüma in küntüm mukinin. La ilahe illa hüve yuhyi ve yümiti Rabbüküm ve rabbü abaikümül evveline” (Duhan/1-8)
Mealan: “Ha mim Apaçık olan Kitaba and olsun ki Biz O’nu kutlu bir gecede indirdik. Doğrusu biz insanları uyarmaktayız. Katımızdan bir buyrukla her hikmetli işe o gecede hükmedilir. Doğrusu biz öteden beri peygamberler göndermekteyiz. Eğer kesin olarak inanırsanız bilin ki, bu senin Rabbinden göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbinden bir rahmettir. O işitendir, bilendir O’ndan başka ilah yoktur, diriltir ve öldürür. Sizinde Rabbiniz önceki babalarınızın da Rabbidir”.
Efendimiz (sav) bu geceyi Hz. Aişe (ra) validemize anlatırken şöyle buyurmuştur: “Bu gece Şabanın onbeşinci gecesidir. Allah Teala bu gecede Ben Kelb kabilesinin koyunlarının tüyleri kadar insanı cehennemden azad eder. Fakat bu gecede kendisine eş ve ortak koşanların, Müslümanlara karşı kin ve düşmanlık besleyenlerin, akrabaları ile münasebeti kesenlerin, hayat ve ihtişamlarına mağrur olanların ve ana babasına isyan edenlerin yüzüne bakmaz”.
Başka bir hadiste ise şöyle buyurulur: “Allah Şaban ayının ortasındaki Berat gecesinde dünya semasına tecelli edip müşrik ve haksız yere düşmanlık yapan kimseden başka tüm insanları bağışlar”.
“şabanın yarısında (Berat gecesinde) Allah kullarına muttali olur. Müminleri bağışlar, kafirlere mühlet verir. Kin ehlini ise, kinlerini bırakıncaya kadar affetmeden kendi hallerine bırakır”
“Bize düşen görev “Nefsimizin hakikatini bilmek” ve “Hakkı tevhid” ederek bu geceden en üst düzeyde faydalanmaktır. “Nefsini bilen Rabbını bilir” hadisiyle belirtilen hakikatleri irfan yolu ile Kur’an ve Sünnet üzere yaşamaktır.
Berat sözcüğünün anlamını bilerek yola devam edersek; Berat; yükümlülükten kurtulmak, herhangi bir şekilde suçlanıp, o suçtan Beraat edip temize çıkmak, borcun ödendikten sona aldığı ibra ve nihayet bulunduğu zor halden kurtuluştur.
Birinci berat; günah ve isyandan kurtulmaktır. Hakkın emir ve yasaklarına uyup Kur’an ve Sünnet kurallarına göre yaşayıp ebrar (Berr) zümresi (iyiler) içine girmektir. Bu nefsi temizleme ve tezkiye yoludur. İkinci berat ise kendi nefsi natıka hakikatine ulaşmaktır. Nefs tezkiyesi ve temizlenmesi sonucunda “kendi hakikatine ulaşan bir insan” olmaktır. Kendi nefs hakikati ise Kur’an olduğundan, kendi nefsi natıkasın da dürülü olan Kur’anı anlamaktır. O’nun nuru ile nurlanıp O’na ulaşmaktır.
“Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda infak etmedikçe birre iyiliğe eremezsiniz, muhakkak ki Allah onu bilir” (Ali-İmran/92)
Kişinin en sevdiği şey kendisidir. Nefsidir. Nefsin hakikatinin yani benliğinin Kur’an ve Nur ile dürüldüğünü görüp Allah’a teslim edip, Allah’ın nurundan ve Kur’anın sırrından başkalarını faydalandırmak en güzel yoldur. Bu iyilik ancak kendi hakikatini bilen tarafın “Allah yolunda” yerli yerince Hakk’ça kullanıldığından Allah’ta o kişiyle beraber olduğundan Allah bu yapılanları bilir.
“Yüzlerinizi çevirmeniz iyilik (Berr) değildir. Ancak berr (iyilik) Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere iman etmek, sevdiği mallardan yakın akrabalarına, yetimlere, fakirlere, yolculara, dilencilere ve kölelere dağıtmak, namaz kılmak, zekat vermek söz verdiği zaman sözünde durmak, sıkıntılı zamanda zorlukta ve sıkıntıda sabretmektir. İşte bunlar doğru kimselerdir ve bu kimseler muttakilerdir” (Bakara/177)
Kişinin bu hakikatlere yakinen ulaşabilmesi ise ancak kendi nefsi hakikatini idrak edip onu sahibine teslim edip Müslüman-mütteki olması sayesinde mümkün olabilir. Kur’an ve Sünnetin, kendi nefsi hakikatin de dürülü olan Hakikati İlahiye ve Hakikati Muhammedi’nin uygulama sahasına sokulması sayesinde mümkün olur. Bu nedenle Berat gecesi kişinin kendi nefsi natıkasında dürülü Kur’anın faaliyete geçmesinin ifadesidir.
Aynı zamanda ayan-ı sabitemizdeki hakikatlerin nefsi natıkamıza aktarılmasından sonra “Ben sizin Rabbınız değilmiyim?” sorusuna “Evet Rabbımızsın” cevaplarının “Kur’an sırrı” ile nefsimizde dürülüşünün ifadesidir.
Benliğinin hakikatini idrak ile bu cevabın hakkını vererek Hakk’tan beratını alma ve “Kur’an sırrı” ile yaşamaya başlangıçtır. İşte o zaman “Allah ile” yaşadığın için kıblen değişir. Zata tam manasıyla yönelmiş olursun. “Ey mutmainne nefis. Sen razı O razı olarak Rabbine dön” emrine uymuş olur. Zata yönelmiş olursun. Efal, esma ve sıfat tevhidinden sonra Zat Tevhidine ulaşmaktır. Hakkı MUTLAK TEVHİD ile birlemektir. Kabeye dönmek her halde Zata yönelmektir. “Billahi” sırrıyla “Allah ile” yaşamaktır. Bunun yoluda nefsi ve Rabbi bilip Kur’an ve Sünnet üzere yaşamakla mümkündür.
“Manevi doğum”, “Rağbet”, “miraç” ile irfan yoluna çıkan kişinin yaşamını kendi hakikati üzere Kur’an (Hakikati İlahiye) ve Hakikati Muhammedi (Sünnet) ile süslemesidir BERAT. Bu iki hakikat aynı şeyin iki itibarıdır. Bunu Hz. Resul (sav) “Benim mucizem Kur’andır” hadisiyle açıklamıştır. Berat “Allah’ın ahlakıyla, Peygamber ahlakıyla ahlaklanınız” emrine uyup kendi benliğinin hakikati üzere “Kur’an ahlakı” ile ahlaklanmaktır. Berat Zat Tevhidine ulaşıp “kul” olmaktır. Bu gecede Zemzemin çoğaldığının ifadesi Hakikati İlahiye ve Hakikati Muhammedi irfanının artışını temsil eder.
Kabeye dönmek gönül kabesindeki nefsi natıkanın farkında olmaktır. Nefsi natıkayı sırrı olan “nur” ve “Kur’an” yolunda ilerletmek onun hakikatine ulaşmakta en etkili yoldur. Bunun yoluda nefsi tezkiye etmek ve temizleyip arındırmaktır. Beratın bir anlamıda budur. “Nefsini tezkiye eden kurtulmuştur” (Şems/9) ve “Nefsini (temizlemeyip) karanlığa gömen ziyandadır” (Şems/10) bize bu hakikati hatırlatır. Beratın temizlenmek anlamı da buradan gelmektedir. Beratını alana Allah şöyle hitap ediyor:
“Gir kullarımın arasına. Cennetime gir” (Fecr/29-30). Nefsi natıkayı, Kur’an-ı Natık haline getiren ise işe bu hitap ehlidir. Kur’anın bu gecede inmesi bu hakikate dayanmaktadır.
Kabe bu hakikate binaen insan-ı kamilin gönlünü temsil etmektedir. “İnsan ve Kur’an bir batında doğan ikiz kardeştir” buyuran Hz. Resul (sav) bu hakikati açıklar. Bu hakikat üzere hz. Resul (sav) ve varisleri arifibillahlara uymakta Kur’an’a uymak ile eş anlamlıdır.
“Manevi doğum” ile oluşan “veled-i kalbi Muhammedi” irfan yolunda Kur’an ve Sünnet ile süslenerek beratta kendi hakikatini idrak yolunda önemli bir mesafe kateder. Yüzünü İlahi Zata döndürdüğünden, Zati kelam Kur’an’dan ve Sünneti Muhammedi’den nefsine Zati ilhamlar gelir. Hakk yolunda emin adımlarla ilerlemeye devam eder. “Kur’an” ve “insan”ın Zat tecellisinin mazharları olduğunu idrakle kardeşliğin hukukuna en üst derecede riayet ederek “kul” (abduhu) olmak yolunda önemli aşamalar kat eder. Anlar ki Kur’an’dan yaşadığı her şey, nefsi natıkasının açılımıdır. Nefsinde dürülü olan Kur’an hakikatlerini hayatına adapte ederek Kur’an-ı Natık olma yoluna girmiş olur.
Berat her insanın hakikatini yaşama fırsatıdır. Kur’an’ın nuru ile yolunu aydınlatıp miracın zirvesine ulaşmaktır. Zira “Nefsini bilen Rabbını bilir” buyurulmuştur. Kim nefsinin hakikatine ulaştı ise, o Hakk’tan iman ve mümin beratını alandır. Kendinde ve alemlerde açığa çıkan nuru, Hakikati İlahiyeyi ve Hakikati Muhammediyi layıkıyla müşahede edendir.
Bu hakikatlere ulaşmanın yolu ise Nefsi irfan yolu ve tevhid mertebelerinin eğitimi ile mümkündür. Yaşanması ancak bu hakikatlerin nefsimizle hal olarak yaşanması ile mümkündür. Tadarak yaşanması niyazıyla…
Nefsinin hakikatini bilerek emaneti sahibine teslim edip beratını almak, kısaca Fena ve Fakr halini yaşamak gerekir. Bu ise fakrını, aczini muhtaçlığını bilmektir. Bu hal ancak Hakk’a ulaştırır. Bu nedenle Efendimiz (sav): “Fakrımla öğünürüm” buyurmuştur. Berat nefsini bilip emaneti sahibine teslim edip Müslüman kimliğini kazanmaktır. Teslim olan selamete ve böyle bir ünvana sahip olabilir. Fani olanın mukadderatın da sahibi düzenler. Onun işlerini programlar.