“Onlar (insanlar) Allah katında derece derecedir” (Ali-İmran/163)
Her insanın Allah’ın Zatı ilminde bir ilmi hakikati vardır. Bu hakikate ise “ayan-ı sabite” adı verilir. Ayan-ı sabite ilahi isim ve sıfatların düzenlenmesidir. Mahluk değildir. Her insandaki düzenlenmesinin düzeyleri farklı olabilir. Farklı olmayan yönü ise “uluhiyetin düzenlenmesi” olup, Allah’ın uluhiyetini (ilahlığını) idrak edebilecek potansiyel ile halk edilmiş olduklarıdır. Her ayan-ı sabite kendi programındaki ilahi isim ve sıfatlar kanalıyla uluhiyeti anlayıp, idrak edebilecek istidatta yaratılmışlardır. Elest meclisinde “Evet Rabbımızsın” demeleri ve her nefsin bu cevaba şahid tutulması bu hakikate dayanır. Bu hakikat üzere “Her doğan çocuk İslam fıtratında doğar” buyurulmuştur. Ayan-ı sabitelerdeki istidadı açığa çıkarmak üzere insana nefsi natıkası emanet olarak verilmiş ve yeryüzüne gönderilmiştir. Nefsi natıka Allah’ın nurunu Kur’an’ın sırrını bilir. Allah’ın Zati sıfatlarının, subuti sıfatlarının, isimlerin mazharıdır. Bu hakikatleri açığa çıkarabildiği ölçüde Allah katında derecesi artar.