A.H. 141. Ayan-ı Sabite, Nefsi Natıka, Allah İçin Olma ve Ahiret
141. AYAN-I SABİTE, NEFSİ NATIKA, ALLAH İÇİN OLMA ve AHİRET
“Biz Allah içiniz ve biz sonunda O’na döneceğiz” (Bakara/156)
Her insanın Allah’ın ezeli ilminde (İlmi Zat) bir ilmi hakikati vardır. Bu hakikate ayan-ı sabite adı verilir. Bu “ilmi hakikat” Allah’ın ilminin programıdır. Zatında, Zatıyla, Zat hükmüyle bunları bilir. Bu nedenle ayan-ı sabiteler “Allah için” dir. Yani O’nun uluhiyetinin (ilahlığının) açığa çıktığı ana programlardır. Bunlar henüz varlık sahnesine çıkmamıştır. Windows programı gibi. İşte ayan-ı sabitelere suret verilerek nefsi natıka ile şehadet alemine “Allah için” ve “Allah’ı irfan için” indirilir. Nefsi natıka’da Allah’ın Nuru ve Kur’anın sırrı olduğundan, aslı üzere “Allah için” dir. Allah’a mahsustur. Şehadet aleminde ve dünya yaşamında bu hakikat örtülür. Bu hakikatin açığa çıkarılması için ve yine Allah’a asli üzere dönmesi için insan yeryüzüne yollanmıştır. Amaçlanan ise Allah’ın uluhiyetini (ilahlığını) idrak etmektir. Bu sırrı Ezan-ı Muhammedi her an bize bildirmektedir. Ölüm bu nedenle Hakk’tır. Amaç nefse geldiği ve gideceği-döneceği hakikati hatırlatmaktır. Amaç nefsi kendi asli hali olan nurla ve Kur’an ile sahibine teslim etmektir. Her nefsin ölümü tadıp, O’na döneceğinin idrakine ulaştırmaktır. Ana programımız “Allah için” olup, yaşantımızda “Allah için” olursa dönüşümüzde O’nun hüviyetine ulaşıp, Zatına kavuşmak olacaktır. Bu ilk ilmi hakikatimize dönüş olacaktır. Tıpkı denizdeki suyun buharlaşıp, bulut olup yağmur olup damla olarak tekrar denize kavuşması gibi. Bu yolda aslından uzaklaşan ile aslını koruyanın dönüşleri ise farklı farklı olacaktır. Cennet ve cehennem farklılığı da buradan kaynaklanır. Yoksa Allah hiçbir nefse zulmetmez. Her nefse kazandığının karşılığını hakkıyla verir. İnsan kendi hakikatinin farkında olduğu ve onu Kur’an sırrıyla koruduğu oranda değer kazanır ve bugünden yerini hazırlar.