NEFS-İ RADİYE
ANLAMI: Razı olan nefs, kayıtsız şartsız her şeyden razı olan nefs mertebesi.
ZİKRİ: Hay Hay Ya Hay
Hay isminin kısaca anlamı: Her zaman var olan, ezeli ve ebedi hayat sahibi. Daima uyanık ve yapıcı olan.
TEVHİD ZİKRİ: lâ mevsufe illallah; lâ ilahe illallah
(Allah’dan başka vasıflanan yoktur) (Vasıflanan ancak Allah’tır)
(Allah’tan başka ilah yoktur) (İlah ancak Allah’tır)
Nefsi natıka bu mertebede Sır ve izafi ruh ismiyle müsemma olur.
İDRAK AYETİ: ”Ya eyyetühen nefsül mutmeinnetü. (27)
İrcii ilâ Rabb’i ki radiyeten… ”(28) (Fecr/27-28)
Mealen: “Ey nefsi mutmainneye eren nefs, razı olarak Rabbine dön.
İDRAK AYETİ: “Ya eyyühellezine amenüsteinü bissabri vessalati, innellahe meassabirin” (Bakara/153)
Mealen; “Ey iman edenler sabır ve namazla yardım dileyin. Allah-u Teala muhakkak ki sabredenlerle beraberdir”
İDRAK AYETİ: “Ve minennâsi men yeşri nefsuhub tigâe merdatillah. Vallahü raufun bil ibad” (Bakara/207))
Mealen: “İnsanlardan öyleleri de var ki Allah’ın rızasını almak için nefsini feda eder. Allah’da kullarına, gayet şefkatli ve merhametlidir.”
İDRAK AYETİ: “İn külli nefsin lemma aleyha hafizûn” (Tarık/4)
Mealan: “Hiçbir nefis yoktur ki üzerinde bir koruyucu, bir denetleyici olmasın”
Nefs-i natıka bu mertebede “sır” ismi ile müsemma olur. Ancak nefsi natıkanın “sır” sıfatını kazanması, beş hazret mertebelerinde ki aynı ilgili bölümün tahsil edilmesi ile tamamlanır.
YAŞANTISI: Nefs-i Radiyenin iki yüzü vardır. Biri mutmainneye, diğeri Merdiyyeye bakar. Başına gelen her hale rıza göstermeye çalışır. Büyük cehd içinde olur. Tevekkül hali çok gelişmiştir. Hakk’ın rızasını kazanamamaktan korkar.
Nefsi Radiyenin belirgin ahlak ve sıfatları şunlardır. Ahlakı hoş görüdür. Tevekkül, sabır, teslim rıza halidir. Nefsi mutmainnede ki sıfatları daha da geliştirmiştir. Tezekkür, tefekkür fiilidir. Keramet sevgisi ve melekut keşfi zevkidir. Rengi sarıdır. Bu makamın anahtarı ve yükselticisi HAY ismidir. Mürşidinin himmeti irşadıdır. SEKR ve SAHV hali devam eder. TELVİN ve TEMKİN halleri eklenir.
Bu nefs mertebesine rıza makamı da denilir. Nefsi radiye mertebesinde ki kişi Allah için ibadet, zikir ve taat ile meşgul olarak dünyaya ancak Hakk ettiği kadar değerini verir. Hayvani vasıflı nefs-i emmare’nin arzu ve isteklerinden tamamen vazgeçen, Allah’ın sevgi ve rızası dışındaki bütün arzu ve isteklerini terk eden kemal yolundaki nefs mertebesidir. Bu makama gelen insani ruhta, nefste kaza ve kadere rıza esastır. Böyle bir kimse Allahû Teala’nın iradesine kayıtsız, şartsız teslim olur. Allah’tan gelen her musibet ve nimet karşısında aynı derecede razı ve memnun olur. Bu sebeplerin arkasındaki ilahi Zatı bilir, idrak eder. Bu mertebede nefs-i natıka, bütün hallerinde kemal bir rıza ile vasıflandığı için nefs-i radiye adını almıştır. Nitekim Allahû Teala nefsi natıkaya “Razı olarak Rabbına dön” emriyle hitap etmiştir. Bu hitabı Allahu Teala nefs-i natıkaya hem nefs tezkiyesi sırasında, hem ölümü tattığı zaman hem ba’s (yeniden yaratma) zamanında, hemde ahirette yapacaktır. Bu hitap dört zamanada şamildir. İmanda kemale ermiş mutmain nefsin dünyada iken bu hitaba ermesi ve bunu koruyarak hayatını sürdürmesinin ne kadar değerli olduğu açıktır. Nefsi radiyede ki kişi bu değerli hitabı şu ayette açıkladığı üzere kazanmıştır:
“Allah’ın rızasını almak için nefsini feda eder” (Bakara/207)
Kişinin nefsini feda etmesi, nefsin ilahi hakikatine ulaşmak için yaptığı her türlü mücahedesini, terbiye ve tezkiye çalışmalarını içerir. Nefsini bu ilmi de alacak şekilde hayatının içinde, benliğinin (ene) aşırı ihtiras ve heveslerinden geçmek suretiyle kazanmıştır. Hakk yaptığı bu çalışmalar ile “razı olarak Rabbine dönmesini” murad etmiştir. Zaten o kişinin yaptığı bütün ameller ve fiiller Allah’ın rızasını kazanmak içindir. Bunuda Kur’an ve Sünnete riayetle, uymakla kazanmıştır. Sıkıntı, musibet, genişlik ve sevinç hallerinde kaza ve kadere rıza göstermiştir. Bu nefsi radiyenin vasfıdır. Yunus Emre bu özellikte ki nefsi anlatırken;
Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum, Bana Seni gerek Seni
Dizelerini kullanmıştır. Nefsin radiye mertebesi zevk ile bilinir. Tatmayan bilmez. Masivanın, eşyanın hakikatini isim ve sıfat mertebesinde idrak ettiğinden; eşya-mevcut ve kişilere verdiği değerler, dünya yaşamı Kur’an ve Sünnet-i Muhammediye’nin koyduğu ölçülere ve sınırlara göredir. O “el işte, gönül Hakk’ta” olarak yaşar. Dünya hayatı onun Hakla ilişkisini engellemez. Gaflete düşmez. Düşse de hemen idrak edip bu mertebenin tevbesini yapar. Dünyada ki tüm mevcudatı, Kur’an ölçülerine göre kullanır. Zira bu da Hakk’ın emridir.
Kur’an ve Sünnet ölçülerine göre insanlara tavsiyelerde, önerilerde bulunur. “Nasa akılları düzeyinde hitap ediniz” emrine uyarak alt nefs mertebesinde olanları kibarca, yumuşak bir dille uyarır. Zira Peygamber Efendimiz (sav); “İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır” buyurmuştur. İnsanlara yaptığı tavsiyelerde ileri gitmez. Zira kendisinin daha kat edeceği yollar, elde edeceği ilimler vardır. Nefsi raziye mertebesindeki kişi, nefsinin Allah-û Tealanın esma ve sıfat tecellileri altında olduğunun idrakindedir. Böylece ilmel yakîn ve kısmen aynel yakîn farkına varır. Aynel yakîn ve hakkel yakın mertebelerine beş hazret mertebelerinin tahsilinden sonra ulaşılabilecektir. Bu kişi Kur’an ve Sünnet-i Muhammediye’den ayrılmama gayretindedir. Ve bunları kendi nefsinde (yerli yerince) faaliyete geçirmekten zevk alır.
Nefsi raziye Allah’ın imtihan ve ibtilalarına sadakat göstermiş, gelmiş ve gelecek her şeye razı olmuş, bütün gayret ve arzusu Mevla’nın hoşnutluğunu kazanmak olan nefsin halidir. Bu makamda salikin teslimiyeti tamdır. Teslimiyet ise sonsuz bir gayret içerisinde iken, sonuçları Haktan bilmektir. Bu teslimiyet içinde bilir ki “Her nefsin üzerinde bir koruyucu ve denetleyici vardır” (Tarık/4) Bu koruyucular ve denetleyicilerin varlığının bilinmesi, kişiyi hem korkuya hem de ümite, sevince sevkeder. Bu mertebedeki korku “heybet” e, ümitle yalvarmada “üns” e dönmüştür.
Ayrıca “Tüm nefisler yanında bir sürücü ve bir de şahitle beraber gelir” (Kaf/21) ayetini tefekkür ederek, nefsini idare eden Rabb-ı hasının ve Allah’ın tayin ettiği şahidlerin her fiiliyatında yanında olduğunu düşünür. Daha bugünden faaliyetlerine amellerine dikkat eder.
“İradi karar an” larındaki kararlarını Kur’ana ve Sünnete uydurmaya azami özen gösterir ve amellerinde Allah’ın rızasını önde tutar. Bu nedenle Allah’ın Celali ve Cemali tecellilerini gönül hoşluğu ile karşılayan, kaderden şikayeti bulunmayan nefs mertebesidir. Ayrıca bu nefis, geçmişle olan muhasebesini de en ince ayrıntısına kadar yapar. Geçmiş hadiselerden ve çevresinde ki olaylardan ibret almayı nefsine adet edinir. Bu yüzden “Mümin aynı delikten iki kere ısırılmaz” hadisine uymaya özen gösterir.
Rabbı onu “Ey mutmainne nefis Razı olarak Rabbine dön” hitabına mazhar eder. Bu hitabı duyan Hakk yolcusunun işi zorlaşır. Çünkü bu mertebe Rabbının rızasını kazanma mertebesidir ve burada bazı imtihanların olması tabidir. İmtihanlar zaten olmaktadır. Zira imtihanların sebebi Celali ve Cemali tecellileridir. Ancak bu mertebedeki kişinin olaylara bakış açısı, şuurlanması eski hallerinden farklıdır.
Cenab-ı Hakk bu mertebede HAY ismi ile yeni bir hayat verdiği kuluna böylece yeni güçler de vermiş olur. Hay ismi bütün esma ve sıfatların zuhura çıkmasını sağlayan temel isimlerden biridir. Zira hayat olmazsa bütün bu isim ve sıfatların faaliyetide olmaz. Hay isminin, yani hayatının değerini kişi daha yakından anlar.
Daha önceki mertebelerde başına gelen bedeni, mali, aile fertlerine gelen sıkıntılara başka bir açıdan bakarken, tüm sıkıntılar bu mertebede başına geldiğinde yeni bir görüş ile; Allah’ın esma ve sıfat tecellilerinin bir sonucu olduğu görüşü ile bakar. Bu da Allah’ın Zatının dilemesidir. Kaderin sınırlarına girmektedir. Kişi bu mertebede başına gelen olaylara nefs muhasebesini yapar, kararlarını, sünnet ile kıyaslar. Hataları varsa düzeltme kararını verir. Bir dahaki olaylara daha hazırlıklı olur.
Hatası olsa da olmasa da olay şehadet aleminde gerçekleştiğinde artık kader olmuştur. Kadere rıza göstermesi bu açıdan değerlidir. Ancak kadere rıza göstermesi, olaylarda ki nefs muhasebesi yapmasını engellemez. Nefs muhasebesini yapar, eksiklerini ve hatalarını görürse, bunları tamamlar, gereken tevbeyi yapar. Bir sonraki gelişecek olaylara daha donanımlı olarak hazırlanır. Bu da nefs terbiyesi ve tezkiyesinde çok önemli rol oynar. Başına bir musibet geldiğinde şu ayeti hatırlar: “O kimseler ki, kendilerine bir musibet isabet ettiği zaman biz Allah’ınız O’na döndürüleceğiz” (Bakara/156) derler.
Daha derinden bir sabır gösterir. Sabır düzeyi artmış ve zorla olmamaktadır. Nefsi sabrı bir kazanım olarak elde etmiştir. Zira sabır her halde Hakk’la Hakk’ça olmaktır.
“Ey iman edenler sabır ve namazla yardım dileyin. Allah muhakkak ki sabredenlerle beraberdir” (Bakara/153) emrine uyarak, sabrına ve namazına dikkat gösterir. Kişi namaz ve sabır ile Allah’a yakınlaşır. Namaz ve sabır Allah’la olmanın iki temel unsurudur. Başarının iki güvenilir anahtarıdır. Bu yolda gayretle gidenlerin Allah ile olduklarını bu ayet açık olarak belirtmektedir. “Ayrıca Allah, Allah rızası yolunda nefsini feda eden kişiye çok şefkatli ve merhametli olduğunu” (Bakara/207) ayetinde açıkça vurgulayarak, irfan yolcusuyla birlikte olduğunu bildirmiştir. Bunlar, yolda güçlükle karşılaşan her salike büyük müjdedir. Ayrıca Allah şu ayetiyle bu müjdeyi pekiştirir: “Allah inananların dostudur, onları karanlıktan aydınlığa çıkarır” (Bakara/257)
Bunlar ve benzeri ayeti kerimelerin hükümlerini yerine getirmeye çalışan salikler oldukça zorlanırlar. Böylece birimsel benliklerinden soyutlanmaya çalışırlar. Bu noktada benliklerine Allah’ın HAY ismi ile hayat verdiği, hayat tecellisi ile hayatlarını Allah’a borçlu olduklarını idrak ederler. Eğer Allah’ın “külli, daim ve baki hayat tecellisi” olmasa, alemlerde hiçbir varlığın hayat sahnesine çıkamayacağının şuuruna varırlar. “Her şerde bir hayır” görerek kendilerini nura çıkaran Allah’a daha yakından bağlanırlar. Ve olayların arkasındaki hikmetleri daha belirgin şekilde sezmeye başlar, başlarına gelen şeylerden şikayet etmemeğe gayret ederler. Diğer insanlara mümkün olan en ince hoşgörü ile muamele etmeğe ve herkesi kendilerinden üstün görmeğe çalışırlar. Bu şekilde “Razı olarak Rabbına dön” emrine, irfan yolcusuda emret ya Rabbi dilediğin şekilde muamele et. “Kahrında hoş lütfunda hoş” der bu arada “hoştur bana senden gelen, ya hilatı yahut kefen; ya gonca gül, yahud diken” sözlerini terennüm etmeğe başlar.
Bu mertebede Allah, HAY ismi ile yeni güçler verip kendisine yaklaştırdığı kuluna daha derinden, daha verimli dua imkanını da sunar. Namaz, sabır ve dua ile Allah’a yakınlaşır ve Allah’la olduğunun müjdesiyle yaşamına devam eder. Bu hal üzere epey zaman hayatını Rabb’ından gelen her türlü hale razı olarak sürdüren salike, “sabredenlere müjdele” (Bakara/155) ayeti ile cevap verilir. Buna en güzel örnek Yusuf (as)’ın hayatıdır. Yusuf (as), bilinen birçok sıkıntılardan sonra Mısır’a sultan olmuştur. Bu şekilde müjdelenmiştir. Bunu açıklayan ayeti kerimede: “Kral dedi ki: O’nu (Yusuf’u) bana getirin. O’nu nefsime (kendime) özel danışman edineyim. Onunla konuşunca: Bugün sen yanımızda yüksek makam sahibi ve güvenilir birisin dedi” (Yusuf/54)
Bu gösterilecek sabrın nasıl olacağı şu ayeti kerime ile belirtilmiştir: “Sabah akşam Rablerine, O’nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte nefsinle sebat et. Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme” (Kehf/28)
Ayrıca şu ayeti kerime ile başımıza gelen ve gelecek olayların takatimizi aşmayacağının garantisi verilmiştir: “Biz hiçbir nefsi gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar” (Müminun/62)
“Yaptıklarına karşılık olarak, onlar nefisleri için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez” (Secde/17) denilerek müjdelenen mutlulukların ne derece bilinmez ve büyük olduğu vurgulanmaktadır.
Bu mertebe için Hz. Ali (kv) “… Bu mertebede seyr esma ve sıfatların müşahedesidir” demiştir.
Hay ismi aynı zamanda Allah’ın sûbuti sıfatlarındandır. Tüm sûbuti sıfatların kaynağıdır. Hayat olmazsa diğer sıfatların ve isimlerin zuhura çıkması söz konusu olamaz. Bu nefs mertebesi ilmi tevhid-i sıfatın tahsil edileceği mertebedir.