“Allah’ın kullarından dilediğine peygamberlik ihsan etmesini kıskandıkları için Allah’ın indirdiğini (Kur’anı) inkar ederek nefislerini (kendilerini) harcamaları ne kötü bir şeydir. Böylece onlar gazap üstüne gazaba uğradılar. Ancak kafirler için alçaltıcı bir azap vardır” (Bakara/90)
Nefsin hakikati nefsi natıka Kur’anın sırrı makamıdır. Kur’anla dürülü olarak halkedilmiş olup, halkedilip dünya aleminde hakikati örtülmüştür. İnsana bu hakikatine ulaşabilmesi için Kur’an ve Peygamber kaynaklı aslı hali hatırlatılır. Bunları inkar etmek ise nefislerini inkar ve nefislerine zulümdür. Allah’tan uzak olmaya götürür kişiyi. Bu ise rahmetten uzak kalmak olup Allah’ın gazabını gerektirir. Zira kendi hakikatinden uzaklaşmaktır. İşte nefsin bu hakikatini örtenlere “kafir” denilmiştir. Kafir, bir hakikati örten demektir. Kendi hakikatini bilmeyen kişi ise Allah’ın nurunu ve Kur’anı örtmüş olur ki en büyük zulümdür. Şirktir. Bu hakikati Allah şu ayetinde açıklar: “Kişi bunu yaparsa muhakkak nefsine (kendine) kötülük etmiş olur. Allah’ın ayetlerini eğlenceye almayın. Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın, size öğüt vermek üzere indirdiği ve hikmeti hatırlayın. Allah’tan korkun. Biliniz ki Allah her şeyi bilir” (Bakara/231).
Allah bütün bu hakikati örten kafirlere ve nefsine zulmedenlere ise şu müjdeyi vererek onları yine kendine davet etmektedir: “Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah’tan mağfiret dilerse Allah’’ı çok merhamet sahibi ve esirgeyici bulacaktır” (Nisa/110). Bizlere bu müjdeye uyarak şu ayeti her an düstur edinmeliyiz: “Allah’a firar edin” (Zariyat/50).