“Allah iman edenlerin dostudur. Onları zulmetten nura çıkarır. Ve kafirlerin dostları taguttur (şeytanın dostlarıdır) onları nurdan zulmete iletir. İşte onlar ateş ehlidir. Onlar orada ebedi kalacak olanlardır” (Bakara/257)
İnsanın zatını temsil eden nefsidir. İnsan nefsi ve nuru onun nefsi natıkasıdır. Nefsi natıka Allah’ın Nurundandır. Allah’ın nurunun mazharıdır. Taşıyabileceği “nur” ile Allah’ın hüviyetini temsil eder. Allah’ın ilminde her insanın “ilmi hakikati=ayan-ı sabite” mevcuttur. Ayan-ı sabite ilahi isim ve sıfatlardan oluşmuştur. İnsan nefsi Allah’ın zati, sıfati ve esma tecellilerinin zuhur mahallidir. Temsil ettiği nur ile bu tecelliler ile fiillerini yapar. Ancak nefsi natıka Allah’ın Zati İlminden şehadet alemine inerken (nüzul) geçtiği her mertebeden ahlaklar ve özellikler alır ve hakikati perdelenir. Beden kalıbına girdiğinde zulmet perdesi içine girer. Yaşamı sırasında da elde ettiği vasıflarla adeta yeni bir kimliğe bürünür. Bu nedenle nefsi natıka “her nefs mertebesin” de bir isim alır. Her nefs mertebesinde nuru farklı düzeylerdedir. 10-25-50-100 vatlık ampuller gibi çevresine farklı farklı ışık verir. En karanlıkta (zulmette) olduğu mertebe nefsi emmaredir. Nefsin tamamen zulmette olduğu mertebedir. Etrafına ışık vermediği gibi kendi ışığa (nura) muhtaçtır. “Allah rızasına tabi olan kişiyi O’nunla (Resulü ile) teslim yollarına hidayet eder. Kendi izniyle onları karanlıktan aydınlığa (zulmetten nura) çıkartıp sıratı mustakime hidayet eder” (Maide/16). Allah’ın rızasını kazanmak için Kur’an’a ve Resule dayanan kişinin nefsi bunlardan “nur” alır. Nefsinin hakikati olan “NUR” a ve “KURANIN SIRRI” na adım adım ilerler. Elde ettiği bu nur ve sır ile sıratım müstekimde yol alır. Kur’an, Resul ve Resulün varisleri ariflerin nuru ile zulmetten-nura doğru yol alır. Bu yol tevhid ve nefsi irfan yoludur. Elde ettiği her ilim ve irfan nefste nur olarak tasdik görür. Allah’ın izniyle bu nur sayesinde hidayet mertebelerinde seyreder. Nefsi emmareden, nefsi safiyeye olan bu seyri sırasında her mertebedeki irfanı ve nuru artar. Elde ettiği bu nur sayesinde Allah’ın yardımını alır ve bildiği ile amel ederek Allah katından bildiklerinide öğrenir. Bu kişinin kendi hakikatine olan yolculuğudur. Geldiği yollardan geçerek nefsinin hakikatine olan bir yolculuktur bu (uruç). Yani kişinin miraç yolculuğudur.
Kişi kendi nefsinin hakikatini bilmez ve ona doğru yol almaz ise bulunduğu yerde döner durur. Birde şeytana ve bencilliği ile nefsini kötü heves ve arzulara uyarsa kendi hakikatini örter. Kötü ahlak vasıfları ile örtülen nefsi zulmette kalır ve nefsin karanlığı gittikçe artar. Asli nur hakikatinden zulmete doğru gitmiş olur. Alemlerin nuru ve ilmi böyle bir nefse gelse, onda tasdik görmez. Bu hal tasavvufta “nefse zulüm” olarak adlandırılır. Nefse zulüm onu hakiki nur halinden uzaklaştırmak, yerli yerince kullanmayarak onu karanlıklara gömmektedir. Çaresi irfan yolu ile nefs mücahedesi ve nefs tezkiyesidir.