Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

nefsi mutmainne

NEFS-İ MUTMAİNNE

ANLAMI:           Hakla mutmain olan, tatmin olan nefs mertebesi.

ZİKRİ:              Hakk Hakk Ya Hak

Hakk esmasının anlamı: Zatı, sıfatları, isimleri, fiilleri Hakk ve hakikat olan, hukukları zayi etmeyen, her türlü hakikat O’nun tecellisi olan. Varlığı kendinden olan. Zatı ile kaim, vacip ve değişmez olan.

TEVHİD ZİKRİ:  lâ mevcude illallah; la ilahe illallah

                        (Allah’tan başka mevcut yoktur) (Mevcud ancak Allah’tır)

                        (Allah’tan başka ilah yoktur) (İlah ancak Allah’tır)

Nefsi natıka bu mertebede Akıl ismiyle müsemma olur.

İDRAK AYETİ:   ”Ya eyyetühen nefsül mutmeinnetü. (27)

                        İrcii ilâ Rabb’i ki…”(28) (Fecr/27-28)

Mealen:            “Ey nefsi mutmainneye eren nefs, Rabbine dön.

İDRAK AYETİ:   “İnni veccehtü vechiye lillezi fatırıssemavati vel erda hanifen ve ma ene minel müşrikin” (Enam/79)

Mealen; “Ben, varlığımı semavat ve arzı var edene döndürdüm, ben müşriklerden değilim.” (Enam/79)

İDRAK AYETİ: “Bizikrillahi tetmeinnül kulub” (Rad/28)

Mealen: “Kalpler Allah’ın zikriyle mutmain olur”

İDRAK AYETİ: “Ve allemel Ademel esmae Külleha” (Bakara/31)

Mealan: “Allah Ademe bütün isimleri öğretti”

İDRAK AYETİ: “El Hakkı min Rabbike” (Bakara/147)

Mealen: “Hakk Rabindendir”

İDRAK AYETİ “Ve lâ telbisül Hakka bilbatıli ve tektümül Hakka ve entüm ta’lemun” (Bakara/42)

Mealen: “Hakkı batılla karıştırıp da bile bile Hakkı gizlemeyin”

YAŞANTISI:      Nefs-i Mutmainne’nin iki yüzü vardır. Biri mülhimeye, diğeri radiyeye bakar. Bu mertebenin belirgin ahlakı meleki ahlaktır. Hali tevazu ve ihlas üzeredir. Kanaat, sehavet, şecaat, iffet fiilleriyle iş görür. Taat ve itaatten zevk alır. İyiliği terk etmekten ve kötülüğe dönmekten korkar. Rengi beyazdır. Bu makamın anahtarı ve yükselticisi HAKK ismidir. Mürşidinin himmeti irşadıdır. KABZ ve BAST hali devam eder. SEKR ve SAHV halidir.

Cenabı Hakkın emirlerine layıkıyla uyup, men ettiklerinden titizlikle sakınmak suretiyle manevi hastalıklardan kurtulmuş, hakiki ve kuvvetli bir iman ile de huzur, sükun, itminana kavuşmuş nefs mertebesidir. Kalb zikrullah bereketiyle şüphe ve tereddütlerden arınmış, her an şükür ve sena halindedir.

Bu mertebede nefse arız olan kötü ve çirkin vasıflar arındırılmış, nefs güzel ahlak vasıfları ile donanmıştır. Hz. Peygamber’in (sav) ahlakı titizlikle uygulanmaya, yaşamaya çalışılmaktadır. Kulun kalbi sabır, tevekkül, teslimiyet ve rıza ile taçlanmıştır. Böyle kimseler Hakk zikri ve Hakk fikri ile meşguldür.

İmam-ı Rabbani Hazretleri: “Nefs-i mutmainneye kadar yapılan ibadetler ve kulluk taklididir. Nefs-i mutmainnede bunlar taklidden tahkike dönüşür” buyurmuştur. Tahkike ulaşmak için kemal yolunda çalışmalara devam eder. Nefste mesuliyet anlayışında yüksek bir hassasiyet oluşur.

Nefs-i mutmaine, Cenab-ı Hakkın tevfik ve inayetiyle hakikat, sükunet ve kısmen aynel yakıne kavuşarak, bazı keşf ve ilhamlara nail olmuştur.

Bu mertebede kalbin üzerindeki gaflet perdeleri büyük ölçüde kalkmıştır. Gönüller, hakikatleri kısmen aynel yakın mertebesinde müşahede halindedir. Yani kalb tereddüd ve şüphelerden arınmış, gerçek bir teslimiyetle tam bir itminan ve huzura ermiştir. Bu hale erişen kul, dini mükellefiyetleri hem zahiren hem de ilmi ölçüsünde batınen tereddüdsüz olarak kabul edip, güzel bir şekilde ifa eder. Artık böyleleri imanları uğruna çile ve mücadeleden korkmazlar. Nitekim Kur’an-ı Kerimde kıssası anlatılan Firavun’un sihirbazlarıda, Hz. Musa (as)’dan gördükleri apaçık mucize karşısında mutmain bir gönülle Allah’a iman etmiş ve imandaki kararlılıklarını canları pahasına muhafaza etmişlerdir. Zalim Firavun’un, imanlarından dönmedikleri takdirde el ve ayaklarını çaprazlama kestireceği ve kendilerini hurma ağaçlarına astıracağı tehditlerine bile aldırış etmemişlerdir. Ve: “… Biz zaten Rabbimize döneceğiz. Sen sadece Rabbimizin ayetleri bize geldiğinde, onlara inanmadığımız için bizden intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz: Bize bol bol sabır ver ve Müslüman olarak canımızı al” (Araf/125-126) diyerek büyük bir iman heyecanı içinde canlarını seve seve vermişlerdir. Zira bu mertebede gözleri perdeleyen beşeri kesafet azalmış, latif duygularla kalpte hakikat nuru ve akıl nuru zuhur etmiş olduğundan bu gönül: “Ey mutmain nefis Rabbine dön” şeklinde ilahi hitaba mazhar olmuştur. Bu “Rabbine dön” emrini her Müslüman duyar, fakat bulunduğu mertebesi itibariyle icabet etmeğe çalışır. Kulaktan duyan her kişi değil, gönülden duyan er kişi ve “Nefsini bilen Rabbini bilir” hakikatine aşina olanlar bu çağrıya gerçekten icabet edebilirler. Oldukça özel bir mertebedir. Umumilikten seçilmişliğe geçiştir ve çok çalışma ve gayret gereklidir. Bir ömür boyu ibadet ehli olan kimse acaba; nereye dönüyordu ki (Rabbine dön) hitabına muhatap oldu?

Kişi gaflet ve şuursuz bir halde yaptığı ibadetleri (hayali Rabbına yani Haktan gayrı muhabbet ettiği ne var ise (masiva)) farkında olmadan onlara yönelmesidir. İşte bu oluşumun farkına vararak, varlık muhabbetinden, Hakk muhabbetine dönmesi bu hitabı duymağa başlamasıdır. Buda masiva diye adlandırılan “eşyanın hakikati” nin idrak edilmesi ile mümkün olacaktır. Eşyanın (yaratılan her mevcud) hakikatinin Allah’ın isimlerinin yansıması, gölgesi olduğu idraki ile eşya (tüm mevcudlar) ile Allah arasında irtibatını sağlayacaktır. Bu husus İlmi Tevhid-i Esma bölümünde gelecektir.

“Rabbine dön” emrine ancak Mutmainne nefis gerçek haliyle icabet edebilir ve Rabbın bu emri vasıtasız (müşahede ederek), idrakle alır. Daha evvelce halinde var ettiği hayali Rabbına ibadet ederken, eşyanın (yaratılmışların) hakikatini idrak ile burada gerçek Rabb’a yani Rabbül erbab’a, Rabların Rabbına, yani Allah’ın zatına yönelmiştir. İşte bu yüzden de Mutmain nefis hitabına mazhar olmuştur. Mutlak irfan mertebesinin başlangıcıdır. İlmi Tevhid-i Esma irfanının talim edildiği mertebedir. Nefsini tanıma yolunda büyük aşama kaydedilmesidir. Ne büyük saadettir ki Rabb kişiye bu mertebede özel olarak hitap etmektedir. Duyanlara, yaşayanlara, uyanlara ne mutlu. Burada umumilikten, seçilmişliğe geçen kişi:

“Ben mutlak varlığımı (vechimi) semavat ve arzı var edene döndürdüm, ben müşriklerden değilim” (Enam/79)

İdraki ile bu halin gereğini elinden geldiğince yaşamına adapte etme çabasını gösterir. Burası şirkten tevhide yani birliğe dönmenin, şirkten kurtulmanın başladığı yerdir. Bu mertebede çoklukları tevhide dönüştürecektir.

“İyi bilinki kalpler ancak Allah’ın zikri ile mutmain olur” (Rad/28) lafzı ilahisi bu hali çok güzel anlatır. Burada Allah zikri demek sadece tesbih ile Allah Allah diye sayarak O’nu anmak değil, ancak idrak ve tefekkür ile evvela Rabb yani Rububiyet mertebesini anlayıp oraya yönelmek, oradan da yapılan çalışma ve zikirlerle uluhiyet mertebesine ulaşmakla olacaktır. Tefekkür ile yapılan zikrin nefsi nurlandırdığını daha öncede vurguladık.

“Ey mutmaine nefs” ilahi hitabına daha üst mertebelerdeki nefislerde muhataptır. Daha üst mertebelere ancak mutmain bir nefis ile erişilebilir. Bu iltifata layık olabilmek ise ciddi, kararlı ve azimli bir nefs mücahedesi, terbiye ve tezkiyesi ile mümkündür.

Nefsi natıkası Mutmainneye nail olan bahtiyar kullara, sırasıyla radiye, merdiyye ve kamile denilen üç yüce nefs mertebesinin kapıları açılıp oralara yönelirler. Muvaffakiyetleri nispetinde Hakk’a yakınlık kazanırlar ve vuslatın zirvesine ererler.

Sıfatları:            Cömertlik, güler yüzlülük, tevekkül, sabır, teslimiyet, reca, doğruluk, hamd, sena, şükür, daima huzur, kusurları örtmek, hataları bağışlamak vs. Bunları şu sıfatlarla özetleyebiliriz:

  1. Salih amel: İlmiyle amil olmaktır. Hem ilmi vardır. Hem de ilmiyle gerekli amelleri yapmaktadır.

Nefs-i mülhimede ilim olabilir, ancak ilmiyle amil olunmazsa mutmain nefse yükselemez. İlmiyle amil olan nefse huzur, rahat ve itminan gelir. Bu nedenle Hz. Peygamber (sav) “Ya Rabbi! Fayda vermeyen ilimden sana sığınırım” buyurmuşlardır.

  1. Riyazat: Nefsin riyazatı akla tabi olması, Aklın riyazatı da Kur’ana tabi olmasıdır.
  2. Tevekkül
  3. İhlaslı ibadet
  4. Tefekkür
  5. Sabır ve Şükür
  6. Tevazu ve Edep

Hz. Resul (sav): “Bir kimse kalbini iman için temizlerse ve kalbini selim, lisanı sadık, nefsini mutmain, ahlakını müstakim, kulağını Hakkı duyan ve gözünü ibret ile bakıp hakkı gören haline getirirse muhakkak felaha ermiştir” buyurmuştur.

Dünya işleri, bu nefs mertebesinde ki kişiyi Cenab-ı Haktan ayırmaz, gafil bırakmaz. Çünkü İlmi Tevhid-i Esma ile eşyanın hakikatini idrak edip eşyanın Hakk’tan ayrı olmadığını, Hakkın ilahi esma ile zuhurundan başka bir şey olmadığını idrak etmiştir. Her eşyaya Kur’an ve Sünnet ölçüsünde değer verir ve bu ölçülerle eşyayı (mevcudları) kullanır.

Cenab-ı Hakk onu bu makamda insan suretinde gizler ve korursa, bu hal onun için bir nimet ve saadettir.

Peygamber Efendimiz (sav) buyuruyor ki: “Dört haslet müminde toplanırsa, Allah ona bu sebeple cenneti vacip kılar: Dilde doğruluk, malda cömertlik, kalpte muhabbet, gizli ve aşikarda ittika ve hayırseverlik”

Bu mertebede Hz. Peygamber’in bizlere talim örneği olması için yaptığı şu duaya devam etmek önemlidir:

“Allahım senden itminana kavuşmuş bir nefsi mutmainne dilerim ki, likana iman etsin, kazana razı olsun, verdiklerine kanaat etsin”

Ayrıca Hz. Resül (sav): “Bir kimse zahir ve batınını (dışını ve içini) temizleyerek kırk gün halisane Cenab-ı Allah için amel ve ibadet ederse kalbi hikmet pınarlarının kaynağı olup lisanından marifet sözleri akmaya başlar” buyurmuşlardır.

Bu mertebeye ulaşan kalp, akıl nuruyla tam aydınlandığından gönül adını alır. Hz. Resul (sav) bu makamda: “Fetva verselerde sen kalbine danış” hadisini söylemiştir. Zira gerçek akıl kalpte Hakk’la batılı ayıran bir nurdur. Bu nur Allah’ın nurundandır. Bu nedenle bu mertebede nefs-i natıka akıl ismi ile müsemma olur.

Böyle bir kalb, hatırına ne gelse, bu fikri Sünneti Muhammedi ile kıyas eder ve ona göre amel eder. Şeriat-ı Muhammedi ile amel etmeyene yapılan amellerin batını olan Hakikat-i Muhammedi açılmaz.

Mutmainne nefis, içi rahat, şüpheleri kalmamış, hakikati anlayarak tatmine ulaşmış nefs demektir. Yüce Allah’dan aldığı ilhamlar neticesi ilahi nurla aydınlanmış, emmare nefsin kötü ahlak vasıflarını tamamiyle terk etmiş, imanı yücelmiş ve takva ahlakı ile ilahi vasıflarla bezenmeye çalışmaktadır.

“Allah imanlarına iman katsınlar diye, müminlerin gönüllerine huzur ve mutluluk indirdi” (Fetih/4) diyerek kalbi mutmain olan nefs mertebesini tarif etmektedir. Mertebesi yükselerek imanı yücelen kulda, telaş ve endişenin yerini huzur, mutluluk ve güven duygusu alır. “Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur” (Rad/28) bilinciyle Hakk’tan gafil olmazlar.

Nefsi mutmainne mertebesine ulaşanların nefisleri Allahü Teala’nın lütfu sayesinde ilahi nur ile aydınlanmıştır. Bu aydınlanma da tefekkürle zikrin çok büyük rolü vardır. Bu nurla arifliğe adım atmışlardır.

Elmalılı Hamdi Yazır nefsi mutmainne için:

“Nefsi mutmainne, esasen istikrarsız ve muhtaç olan sebepler, müsebbebler silsilesinden geçip bizzat müessir olan Allah’a yükselerek O’nu tanımak gayesinde karar kılan, vücudunda ve işlerinde O’ndan başkasına eğilmeyen ve Allah’a sadece O’nun için ibadet eden nefs demektir. Bunun manasıda nefs-i emmarenin aldatıcı arzularından, nefs-i levvamenin kınayışlarından, masivaya (Allah’dan gayrı) ya esaret bağlarından kurtulup hakiki hürriyet kazanmak kararıdır”  buyurmuşlardır.

Bu mertebede kişi “masiva” denilen eşyanın (halkedilen her şey) hakikatini idrak ederek, eşyanın Hakk’la, Hakkın ilahi isimleri ile irtibatını anlar, idrak eder. Bu mertebede kişi; Hz. Peygamber’in bize yol göstermek için yaptığı şu duayı etmelidir: “Ya Rabbi! Bana eşyanın hakikatini göster”

Alemde diğer mevcudlarla birlikte yaşayan insanda bu mevcudlarla birlikte halk edilmiştir. Bu mertebede Alem-Mevcudlar-Hakk üçlüsünün tümünün tek bir Zata dayandığını esma mertebesinde idrak edecektir. İlmi Tevhid-i Esma irfanı bu mertebede çok önemlidir. Tüm mevcudların esmalar kanalıyla tek, bir ilah olan Allah’ın Zatına dayandığını idrak eder. (lâ mevcude illallah; la ilahe illallah) zikrine devam eder. Bu idrak ile “ene” sini, benliğini tek bir Zata döndürür. “Rabbine dön” emrine bu mertebenin idraki ve şuhuduyla uyar. Bu ulaşılan mutmainlik, ilk huzur bulunan, belirli denge sağlanan bir mertebedir. Ancak her mertebenin kendi içinde, kendine ait mutmainlik hali vardır.

Bu makamda Hz. Ali (kv) şöyle buyurmuştur: “Bu mertebe seyri Allahû Teala’nın “Nerede olsanız O sizinle beraberdir” (Hadid/4) buyurduğu gibidir. O Peygamber (as)’in “Allah’ı görüyormuşcasına ibadet etmendir” dediği gibi Allah Teala’nın “Biz ona şah damarından daha yakınız” (Kaf/16) sözünün anlamını tefekkür ederek, Allah’la beraber olup, O’nun huzurunda esma ve sıfatlarını müşahede etmektir”

önceki sayfa            sonraki sayfa

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi16
Bugün Toplam433
Toplam Ziyaret888225
Hava Durumu
Saat
Takvim