Resulullah (SAV) Efendimiz Rabbından naklen anlatıyor:
“Allahü Teala şöyle buyurdu:
-Bir kime bana bir karış yaklaşırsa Ben ona bir arşın yaklaşırım. Bir kimse Bana bir arşın yaklaşırsa Ben ona bir kulaç yaklaşırım. Bir kimse Bana yürüyerek gelirse Ben ona koşarak giderim.”
Bilmek gerekir ki, karış, arşın, kulaç, gelmek, koşup yürümek; bütün bunlar yapma şeylerdir, temsili ve tahayyüli manalardır, hakiki değillerdir. Böyle buyurmakla Allahü Teala kula kat kat sevap vereceğini, ona ameli miktarınca iyilikte, ihsanda bulunacağını anlatıyor. Kaldı ki burada yakınlık manevidir; maddi değil. Bir yere de bağlı değildir.
Burada Hakkın yakınlığı kulun yakınlığından önce gelir. Halbuki zatına yakınlık, muvaffakiyet işi, Allah’tan Allah’adır. Bu bir önceliktir, ama buradaki önceliği bir başka yoldan almak icab eder. Bilhassa amele mükafat verme yönünden. Hatırda tutulmalı ki amel mükafattan önce gelir. En hayırlı amel nefsini, kendini ve Rabbini bilmektir.
Bilesin ki Hakka yakınlığın beş mertebesi vardır. Şöyle ki:
Nefsin yakınlığı,
Kalbin yakınlığı,
Sırrın yakınlığı,
Ruhun yakınlığı
Bir de Hakkın ahadiyet yakınlığı.
Bilhassa ahadiyet yakınlığı bütün mertebeleri kendinde toplar.
Şimdi, yukarıda toplu sayılan yakınlık mertebelerinin tafsiline geçelim. Şöyle ki:
Nefsin yakınlığı: Bu onun itaat ve ibadet görevlerini yapmasına bağlıdır. Bu makamda Hakkın kuluna yakınlığı merhametidir, şefkatidir.
Kalbin yakınlığı: Kulun kalbi ve içten amellere dalmasına bağlıdır. Bu ise pek kolay değildir. Dünya ehlinden kopmak icab eder. Bu makamda Hakkın kuluna yakınlığına gelince, ilim, hikmet ve ilham çeşidinden şeyleri kuluna vermesidir; ona bağlanmasıdır.
Sırrın yakınlığı: Bu da onun hakiki keşiflere dalmasına bağlıdır. Hakiki tecelli ile hasıl olur. Asıl tecelli de, Hakkın yakınlığı da budur.
Ruhun yakınlığı: Bu mertebeyi de kısmen kalbin kısmen de sırrın yakınlığı gibi bilmekte bir mahzur yoktur.
Hakkın ahadiyet yakınlığı: Daha önce de anlatıldığı gibi, sözü edilen bütün mertebeleri özünde toplar. Bu mertebe, kul için tam bir yokluk mertebesidir, ne varsa özünde toplar. Hakkın zat, sıfat, bir de efal tecellilerinin temiz, şeksiz, aydınlık tenzihleri altında. Bu hal için de kul, zat, sıfat ve fiil olarak tam, külli ve tek birliğe doğru yol alıp kendinden geçer, fena bulur.
Bu kudsi makamda Hakkın kula yakınlığına gelince şöyle anlatabiliriz:
“Onu, kendi bekası ile baki kılar...
Kayyumiyet sıfatı ile kaim kılar...
Hayatı ile ona hayat verir...
Kudreti ile onu kudrete erdirir...
İradesi ile onu dilek sahibi eyler...
Kelamı ile konuşturur.”
Hasılı onu bütün, esma ve sıfatını özünde bulunan yapar. Hulasa, Zati ile, Zatı için ve Zatında zahir olur: yani o kul...
Şimdi, bu Hadisi Şerife bir başka manada şerh yapmak icab edecek. Yüce Allah adeta şöyle buyurmaktadır.
“Her kim bana, yani külli, toplayıcı olan huzuruma, ruhani, yani batıni, cismani, yani zahiri vasıf taşıyan bütün duyguları ile yaklaşırsa: İşte böyle birine bütün esma ve sıfatlarımla tecelli ederim. Hem lutfa ait olan cemal sıfatları ile hem de celal tarafında bulunan kahır sıfatları ile, yani bazı duyguları ile bana yaklaşırsa buna da bazı esma ve sıfatlarım ile tecelli ederim. Bu da ancak onun yaptığına kat kat sevap vermek sureti ile olur. Mesela birden yedi yüze kadar veya daha fazla.”
Veren Allah’tır.
Sadreddin-i Konevi Hazretlerinden Alıntıdır.