Resulullah (SAV) Efendimiz Allah-ü Teala’dan naklen anlatıyor:
“Allahü Teala şöyle buyurdu:
-Yaklaşanlar, kendilerine farz kıldığım ibadetlerin edasında olduğu kadar hiç bir şeyde yaklaşamazlar... Gerçekten, bir kul Bana nafilelerle de yaklaşır. Böylece Bana yaklaşanı severim. Sevince de kulağı olurum, eli olurum, dili olurum. Böyle ki oldum, Benimle işitir... Benimle görür... Benimle konuşur... Benimle tutar... Benimle yürür...”
Bu da Kudsi bir Hadisi Şeriftir. Bilhassa Hakka yakınlığa işaret edilmektedir. Biz de bu yoldan manaya gireceğiz.
Bilesin ki Allahü Teala’ya yakınlık iki kısımda mutalaa edilir. Birincisi farzların edası sureti ile olur. Bu yaklaşmaya verilen isim budur.
Bunun, meczub olan salikin yolu ile ilgisi vardır. Bir başka isim daha verilir ki şöyledir: Zati fena halini içeren bir mahbubun yolu...
Böyle bir yola giren, Hakkın kulağı olur... gözü olur...
Nasıl ki namazda “Allah hamd edeni işitti” denir. İşiten kimdir?... Söyleyen kuldur ama?
Bu mana, müessirle esere geçişe bir delildir.
İkincisi nafileler ile olan yakınlıktır. Burası, meczub salik ile ilgili bir yoldur. Sonra, sıfatlarda fena bulmayı gerektiren, sevenin yolu olaraktan da ad verilir.
Nasıl ki başta “Onun kulağı olurum...” buyurdu... Ki bu durum eserden müessire istidlal sayılır.
Burada şöyle bir soru sorabilirsin:
“Gözün ve kulağın O oluşu, yukarıda da anlatıldığı gibi, sonradan yapılma bir şey değildir... Zatidir... Kadimdir. Durum böyle iken, O’nun oluşunu mahabbete bağlamaktaki mana nedir?”
Bu sözüne, umumiyetle “ evet” diyebilirim. Ama dikkati başka bir yönde toplamak icab eder.
Dikkat edilirse bu hükmün zuhuru salikin farzları eda ve nafile ibadet yakınlığı ile tahakkuk ve tahalluk edişinden sonra oluyor. Salik, nefsin perdeleri ile perdelidir. Farz ve nafilelerin edasında tahakkuk edince nefsin karanlığından çıkar; ruhun ve kalbin geniş ve aydınlık sahasına girer.
İşte bundan sonradır ki kul, Hakkı eşyanın aynı olarak müşahede eder. Sonra sadık kulun bütün duyguları olduğunu da müşahede eder. Şu da bir gerçektir ki, Hak, kulun suretinin ve dış yüzünün manasıdır. Kul ise, Hakkın manasına ve batıni cephesine bir surettir.
Ahadiyet cihetine bakınca zahir batının aynıdır. Batın da zahirin aynıdır. Zahir ve batın, Hakkın zatına ve şanına nisbetle bir suret gibidir. Tıpkı yarımın, üçte birin, dörtte birin, beşte birin, bir sayısına bağlanışı gibidir.
Asıl Kayyum odur... Bilhassa akıl, sayı itibarı olan şanlarda. Yani tecelli ve zuhurlarda.
Bu manayı anla. Mutlak hakkı bul.
Sadreddin-i Konevi Hazretlerinden Alıntıdır.