“Her nefis ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir”
(Ali-İmran/185)
Nefsi natıka insanın hakikatidir. Allah’ın nurundan ve Kur’anın sırrındandır. Allahu Tealanın Zati ve Subuti sıfatları ile isimlerinin tecelli mahallidir. Bu nedenlerle nefs ölmez, ancak ölümü tadar. Allah’ın nuru ve Kur’an yok olmayacağından ebedidir. “Ölümü tadar” buyurulması bu sırra binaendir. Yok olmaz ancak, nefsin mertebesine göre ölümü adeta bir zevk gibi tadar ve boyut değiştirir. Dünya boyutundan, ahiret boyutuna intikal eder. Bu nedenle hadiste “Müminler ölmez, bir diyardan diğer diyara intikal ederler” buyurulmuştur.
Nefsi natıka tek ve vahid olup üzerine eklenen ahlaki sıfatlara göre mertebelere ayrılır. Nefsi emmarede nefs; nefsi levvamede ruh; nefsi mülhimede kalp; nefsi mutmainnnede akıl; nefsi raziyede sır; nefsi marziyyede hafi; nefsi safiyede ahfa adını alır.
Nefsin her mertebede ahlaki sıfatları farklı farklı olduğundan, ölümü tadışlarıda acı ve tatlı olarak farklılıklar arzeder. Tabi ahiret boyutunda yeniden yaradılışlarıda Cennet ve Cehennem mertebeleride farklılık arzeder.
Nefsi natıka hay ve idrak sahibi olduğundan dünya hayatında Allah’a karşı olan irfanı ölçüsünde nurlanır ve Kur’an ile ortaya çıkar. Nefsi natıka Allah’ın Zatı, sıfatları ve isimlerinin tahsilinin ana merkezidir. Onda oluşan ilim nur olarak oluşur. Her nefs mertebesinde kendisine ilişen irfan ile nurunu ve Kur’an bilgisini arttırır. Bu nur ve Kur’an ilmi ile ahiret boyutunda yerini alır. Basitçe Kur’anda “dünya hayatı” diye belirtilen iki kelimelik bir hadisenin ne kadar karmaşık ve bilinmez olduğunu her an gözlemlemekteyiz. Bu idrakle Kur’anda geçen “ahiret hayatı” cümlesiyle bize sunulacakları tahmin bile edemeyiz. Dünya hayatını idrak edemeyen insanoğlunun “ahiret hayatı” denilerek belirtilenleri anlaması çok zordur.