NEFS-İ MÜLHİME
ANLAMI: Kalbine, gönlüne feyz ve ilham olunan kimsenin nefs mertebesi.
ZİKRİ: Hu Hu Ya Hu
Hu isminin kısaca anlamı: Hu ismi Allah’ın hüviyetini temsil eder. Hüviyet ilahlığın sırrıdır. Hüviyetteki he harfi evvellik mertebesinin uluhiyyette ahirlik mertebesinin sahibidir.
TEVHİD ZİKRİ: lâ faile illallah; la ilahe illallah
(Allah’tan başka fail yoktur) (fail ancak Allah’tır) (İlah ancak Allah’tır)
İDRAK AYETİ: ŞEMS suresi:
7. Ve nefsin ve ma sevvaha 8. Fe elhemahâ fucûrahâ ve takvaha 9. Kad efleha men zekkeha 10. Ve kad hâbe men dessâhâ.
Mealen: Şems 7-10: Nefse ve ona bir takım kabiliyetler veripte iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömende ziyan etmiştir.
İDRAK AYETİ: “Ve lekad halaknel insane ve ne’lem ma tüvesvisü bihi nefsehu ve nehnü ekrabü ileyhi min haldil veriyd” (Kaf/16)
Mealen; “Andolsun insanı biz yarattık ve nefsininin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.”
İDRAK AYETİ: “Ve ma kane linefsin en tü’mine illa biiznillah ve yecalürricse alellezine lâ ye’kılün.” (Yunus/100)
Mealen: “Allah’ın izni olmadan hiçbir nefis (hiç kimse) inanamaz, O, akıllarını kullanmayanları murdar (inkarcı) kılar.”
İDRAK AYETİ: “Belil inasnü alâ nefsihi besirah” (Kıyamet/14)
Mealen: “Artık insan nefsi kendinin şahididir.”
İDRAK AYETİ: “Men amile sahiben felinefsihi ve men esâe fealeyha ve mâ rabbüke bizallamin lil abid.” (Fussilet/46)
Mealen: “Kim iyi bir iş yaparsa faydası nefsi lehinedir. Kimde kötülük yaparsa (nefsi) aleyhinedir. Rabbin kullarına zulmedici değildir.”
İDRAK AYETİ: “Ya eyyühellezine amenü tübu ilellahi tevbeten nasuha” (Tahrim/8)
Mealen: “Ey iman edenler! Yürekten tevbe ederek Allah’a dönün”
İDRAK AYETİ: “Ve men yeteadde hududallahi fekad zaleme nefsehu” (Talak/1)
Mealen: “Kim Allah’ın koyduğu sınırları aşarsa, şüphesiz nefsine zulmetmiş olur”
Nefs-i natıka bu mertebede kalp adı ile müsemma olur.
YAŞANTISI: Nefsi mülhimenin iki yüzü vardır. Biri levvameye, diğeri mutmainneye bakar. Görünüşü (zahiri) zühd ve takva iledir, iç alemi (batını) günah haddini aşmak, Hakk’tan ayrılmak yolundadır. Kendini beğenme, riya, medh edilme zevkidir. Kendini düşünen olup ham sofudur. Ahlaki şeytanidir ancak çabalarsa düzelir, kibir, kendini beğenme, riya, mekr huyudur; hali hile ve fitnedir, nasın ahlakı fiilidir. Nefsi mülhime hayra ve şerre kabiliyetli ilham ve evham mertebesidir. Rengi yeşildir. Bu makamın anahtarı ve yükselticisi HU ismidir. Mürşidinin himmeti irşadıdır. KABZ ve BAST halidir.
Nefs-i mülhime, manevi terakkiye başlamış, terbiye ve taatini arttırmış, fakat arzu ve isteklerini unutmamışsa mülhimedir. Arzu ve isteklerini unutmamış demek, her ne kadar nefsin taati ve terbiyesi artmışsa da, içinde kötülük bulunan fiili icra etmek, yapmak arzusu nefsinden tamamen çıkmamış nefs mertebesidir. Yani nefsi mülhime sahibi fiili terk etmişsede, hala yapma arzu ve isteği devam etmektedir, daha unutmamıştır.
Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz, şöyle buyurmuşlardır: “Dikkat edin vücutta bir et parçası vardır. O ıslah edildiği zaman bütün vücut iyi olur. O kötü olduğu zaman bütün vücut kötü olur. O et parçası kalptir.”
Bu makamda salik celal ve cemali ayırt edemez. Nefse iyilik (cemal) ve kötülüklerini (celal) ilham ile yardım eden Allahu Teala’dır. Kişiye düşen görev bu gelen ilhamları Kur’an ve Sünnete göre ayırt edip uygulamaya çalışmak, fiile bu kurallara göre geçirmektir. Bu makamda salik Allah’a daha önceki mertebelere göre daha çok muhabbetle bağlanır. Bu muhabbeti, ilim ile destekleyerek olumlu yönde kullanırsa, nefsin en büyük ve çirkin zevklerini ortadan kaldırma şansı yakalanır. Zira bu makam kalp makamıdır. Akıl ise kalpte hakla batılı ayıran bir nurdur. Gelen ilhamlar ayırt edilip, ilham ve evham olanları ayırt edilirse kalpte bu nur daha da artar. Bunun için Kuran ve Sünneti Muhammedi ilminin gerektiği açıktır. Zira bu mertebede irfan yolcusunun nefsine (kalbine), iç alemine değişik duygular gelmeğe başlar, bunların bir kısmı meleki ilham, bir çoğuda şeytani evham ve vesvesedir. Burada en mühim mesele gelen duyguları ayırt edebilme yeteneğine sahip olmağa çalışmaktır. Eğer bu başarılabilirse şeytaniler bertaraf edilip Hakk, ve melekilerden faydalanılmağa çalışılır. Buradan geriye dönmemek için nasuh tevbesi ile azmedip irade gücü oluşturulması, yeterli ilim alınması yerinde olacaktır. Bu başarılırsa Nuh’un gemisine binilmiş olacaktır. Ayrıca “Nefsini temizleyen mutlak kurtuluşa erer” (Şems/9) hükmü gereği nefs mücahedesi ile terbiye ve tezkiye (temizlenme, arınma) çalışmalarına devam edip, bu konuda da şuurlanıp irade gücü oluşturulması çok önemlidir. İç ve dış bünyedeki temizlik, kişinin varlığının, nefsinin hakikatine doğru yol almasını sağlar.
Bu mertebede şiddetli, aşırı sevinçlerde Hakka ulaşmaya engel teşkil eder. Ruhunun nurunda, iman nuru zuhur eder ve bu sayede ilahi bilgilere ulaşması kolaylaşır. Nefs arındıkça, temizlendikçe gelen ilhamları değerlendirmesi kolaylaşacaktır. Gerçi Hakk doğumdan itibaren bu ilhamları, nefsinin iyilik ve kötülüklerini, kişiye bildirmektedir. Kişi nefs aynasını ne kadar kirletirse, ilhamla kendisine bildirilen uyarıları değerlendiremez, dikkate almaz. Nefsi emmareye kadar sürüklenir. Hiçbir ilhamı uyarıyı değerlendirip, hayatına adapte etme fırsatını yakalayamaz. Ama nefs aynası ne kadar temiz ise, doğumdan itibaren kirlenmemişse, o günlerden itibaren İlhami bilgileri alır ve “iyiliklerini” arttırır hayatına sokar; kötülüklerini bu ilhami bilgilerle engeller, yaşamından çıkarır ve bir daha kötülükleri yapmamaya çalışır. Bu konuda her an çevresinden aldığı bilgileride hayatına, bu ilhami bilgilerle birlikte değerlendirerek sokar. Ayrıca Hak, insana “şah damarından yakın” olduğundan, nefsinin ona verdiği ilhamları, evhamları ve vesveseleri bilir. Zaten kişinin maddi ve manevi gelişimini arttırmak için bu ilhamları nefsine, nefsinin mertebesine ve düzeyine göre, kişinin nefsinde oluşturan yine Allah’tır. Bütün amaç, nefsin terbiye ve tezkiyesine yardımcı olmaktır. Kur’an ve Sünnet ilmi olmaz ise, çevresinde de iyi ve kötü örnekler olur ise, kişi sadece kendindeki ilim ve çevresindeki örneklere göre nefs düzeyi, şahsiyeti şekillenecektir.
Yaptığı işlerde, kendileri ilim, tecrübe ve çevre örnekleri ve bu ilhamları nasıl değerlendirdiğine göre oluşacaktır. Kısaca fiilleri bu hususlara bağlı olacaktır. Fiillerini yapmakta ki iradesinden bu nedenle sorumludur. Bu nedenle; “Kim iyi bir iş yaparsa, bu nefsi lehinedir. Kimde kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin kullarına zulmedici değildir” (Fussilet/46) ayeti ile bizlere yaptığımız fiil ve amellerimizdeki sorumluluğumuz hatırlatılmaktadır. Yapılan her işin, fiilin ve fiilden açığa çıkan sonuçların nefsede etkisinin olduğu bu ayetle açıklanmaktadır. Yapılan her iyi iş nefsi nurlandırır, aydınlatır; nefs aynası parlar, cilalanır. Yapılan her kötü amel ve fiil ise nefsi karartır, nefs aynasını kirletir ve bilgi almasını engeller. Kişi nefsini geliştirmede, tezkiye (arındırıp, temizlemede) etmede bu kadar aktif rol oynar. Yoksa Allah kullarına zulmetmemektedir. Kişiler kendilerine zulmediyorlardır ve şu ayetin tarif ettiği insan grubuna girerler:
“Allah onlara zulmetmedi, onlar nefislerine zulmediyorlar” (Ali İmran/117)
İnsan nefsi, nefse gelen ilhami bilgileri ve nefsi ile verilen kararları ve iradi kararla verilen karar sonucu yapılan fiilleride bilmektedir. Yani nefis her an insandaki bu faaliyetlere şahid olmaktadır. Bu nedenle “Artık insan nefsi kendinin şahididir” (Kıyamet/14) ayeti ile bu konuya ışık tutulmaktadır. Nefis ölümü tadıp, bulunduğu hal üzere, kabire, oradan cennet veya cehenneme gideceğinden, kıyamet günü nefsimiz bütün bu faaliyetlere şahid olacaktır. Tabi ki bütün uzuvlarımız ile birlikte. İşte ayet hem bugünümüze hem ahiretimize ilişkin bilgi vermektedir. Daha bugünden kendi şahidimizi kendimiz hazırlamaktayız. Bu nedenle akıllı insan daha bugünden yarını düşünen insandır. Akıl ise, kalpte Hakla batılı ayıran nurdur. Bu nuru Allah kendinin bilinmesi için insana hibe etmiştir. Aklını kullanıp bu günden, yanında şahidini götüreceğini kavrayabilen insan, yaptığı fiillerde ve amellerde aklını Hakk’tan yana kullanacak ve ahiretini bu günden imar edecektir. Bu nedenle ayeti kerimede:
“Allah’ın izni olmadan hiç kimse inanmaz. O, akıllarını kullanmayanları inkarcı kılar” (Yunus/100) buyurulur.
Allah bu ayeti kerime ile insanlara akıl vererek “iman izni” verdiğini açıkça bildirmektedir. Aklın imanı ve Allah’ı bulmak için verildiğini açıklamaktadır. Ancak bu aklı kullanmayanların inkarcı olduklarını bu şekilde kendi nefislerine ve kendilerine zulmettiklerini ifade etmektedir. Yoksa Allah kullarına zulmedici değildir. Allah, tüm insanları verdiği akıl ve diğer donatılarla, kendinin bilinmesi için yaratmıştır.
İşte insan, kendisine bahşedilen hibe edilen nefis, akıl, irade ve ilim ile yaptığı fiillerinden sorumludur. Bu ayet hem aklın neden verildiğini ve bu akıl ile yaptığımız fiillerimizden sorumluluğumuzu bize açıkça göstermektedir.
Nefsi mülhime, aldığı ilhami bilgilerle dünyanın gayri meşru lezzetlerinden nefret edip, ebedi hayatın mutluluğuna daha bir şevk ve istekle sarılır. Dünya-ahiret dengesini sağlamak için Kur’an ve Sünnet-i Muhammediye’ye sarılması gerekir. Bu makamda oluşacak irfan nurunu söndürmemek için irfan yolundaki ilimleri almalı, yaşantısına adapte etmeye çalışmalıdır. Cenab-ı Hakk bu konuda şöyle buyurur:
“Ve herkese yaptığının karşılığı eksiksiz ödenir, onlara asla zulmedilmez” (Nahl/111)
İlme ve ruhani zevke ulaşmak için nefs tezkiyesi şarttır. Bu yola girmeyip, nefsine zulmedenlere Kur’an şöyle seslenmektedir:
“İnkar edenlere şöyle seslenir: Allah’ın gazabı, sizin nefsinize (kendinize) olan kötülüğünüzden elbette daha büyüktür. Zira siz imana davet ediliyorsunuz, fakat inkar ediyorsunuz” (Gafir/10)
İşte kişinin yaptığı fiillerden sorumlu olduğunu ve yaptıklarının hesabını vereceğini açıklayan başka bir ayet daha:
“Kim iyi bir iş yaparsa faydası nefsine (kendine) dir, kim de kötülük yaparsa zararı yine nefsinedir. Sonra Rabbınıza döndürüleceksiz” (Casiye/15)
Ayrıca Rabbınıza döndürüleceğimiz zaman ve sonrası için şu ayetleri tefekkür etmemiz nefsi menfaatimiz için çok gereklidir. Dünya menfaatleri için zamanımızı ne derece harcadığımız açıktır. Hem dünya hem de ahiret menfaatimiz için aşağıdaki ayetleri çok iyi düşünmeli, idrak etmeli ve yaşantımıza adapte etmeliyiz. Zira fiillerimizde irade ve akıldan sorumluyuz. Sorumlu olmasak, bu kadar ayet neden insanlara yollansın?
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve herkes (tüm nefisler) yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun, çünkü Allah yaptıklarınızdan haberdardır” (Haşr/18)
Nefsini bugünlerden yarına, ahirete hazırlayıp, hazırlanmayanlar hakkındaki ayetlere örnek olarakta şu ayetler örnek verilebilir:
“Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötü arzulardan uzaklaştıran için ise şüphesiz cennet yegane barınaktır” (Naziat/40)
“Ateşe arzolunurken, onların zilletten başlarını öne eğerek göz ucuyla gizli gizli baktıklarını göreceksin. İnananlarda: İşte asıl ziyana uğrayanlar, kıyamet günü nefislerini ve ailelerini ziyana sokanlardır, diyecekler. Kesinlikle biliniz ki, zalimler, sürekli bir azap içindedirler.” (Şura/45)
Peki Cehennem’den nefsimizi kurtarmak için bize ne gibi uyarılar gelmiştir: İşte bir ayet örneği;
“Ey inananlar! Nefsinizi (kendinizi) ve ailelerinizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun” (Tahrim/6)
İrfan yolcusu salik, nefs-i mülhime makamında iken şeytan yolunu kesmek için nefsinin mertebesine uygun durumlarla ona yaklaşır. Celali evham ve vesveseler ile onu Hakk yolundan alıkoymaya çalışır. En çokta onu bildikleri ile ifsad edip gurur, ucub ve kibire sevkeder. Salik, bildikleri ile amel edip, amellerinde de Kur’an ve Sünnete dikkat ederse bu tehlikelerden arınır. Zira şeytan evham ve vesvese verir, ancak fiili yaptırma gücü yoktur. Kişi aklını Kur’an ve Sünnete ayarlar ve iradesini bu yönde kullanırsa, Allah’ta fiilini Hakk’a yöneltip halk edecektir. Salik şeytani fikirlere uyarsa, bildikleri ile arif oldum. Her şeyi biliyorum zannına kapılır. Bu vehim ve vesveselere kapılıp hayırlı amellerini bile terk etme tehlikesi yaşar. Bütün fiilleri Allah yaratmaktadır, diyerek nisbi ve izafi iradesini ve aklını reddederek, kötü ahlak fiil ve vasıflarını Allah’a isnat etmeye kalkar. Herkesin fiillerine de bu gözle bakarak, vesveselerin verdiği vehmi zanlarla her türlü kötülük yoluna sürüklenebilir. Bütün bu kötü hallerden kurtulmanın tek çaresi, Kuran ve Sünnete tam olarak tabi olmaya çalışmaktır. Nefs terbiyesi ve tezkiyesinde en büyük mücahede, nefsin şeytanın ifsadıyla verdiği bu vesveselere ve evhamlara karşı direnmek, zerre kadar Sünnet-i Muhammediyeden ayrılmamaktır. Bu kişinin bu yolda ilerlemesinin, terakkisinin anahtarıdır. Zira celali evham ve vesveseler kişinin ilerlemesini sağlamak için imtihan sırrınca, nefsinin mertebesine göre yine Hakk tarafından halk edilmektedir. Zira kişinin nefsinin mertebesinden Allah haberdardır.
önceki sayfa sonraki sayfa