“Tevekkül edenler yalnız Allah’a tevekkül etsinler”
(İbrahim/12)
Allah ismi İlahi Zatın tüm isimlerini sıfatlarını içeren Zat ismidir. Alemlerin her zerresinde Zat hükümlerini bu kanalla yürürlüğe sokar. İnsan nefsi ise bu isimlerin ve sıfatların tecelli mahallidir. İnsan gerçek manada Allah’a tevekkül ettiğinde hem Zatına hem de isim ve sıfatların gerçek hüviyetiyle açığa çıkmasına ilişkin yardım dilemekdir. İsim ve sıfatları ise Allah kişinin nefsindeki malum bilgiye göre açığa çıkartır. Her nefs taşıdığı ilim-ahlak-tecrübe-sıfatlar ile Allah’a bilgi verir. Bu nedenle “ilim maluma tabidir” tasavvuf kuralı belirtiliştir. Allah’ın Zati, sıfati ve esmai tecellileride bu “malum bilgi” üzerinden olur. Bu açıdan bakıldığında tevekkül, her türlü çabayı gayreti göstermektir. Sonsuz bir gayret içerisinde iken sonucu Hakk’tan bilmektir. Zira bir kişi, bir iş için bir sebebe dayandığında Allah’In bir ismine dayanmış olur. O isim üzerinden nefse tecelli olur. Tüm isimleri bünyesinde bulunduran ise Allah’tır. Zatı ile alır ve verir. İsimleri kanalıyla bütün bu işleri yapar. Bu mana ile Allah’a tevekkül etmek Zatına sığınmaktır. Yani kendi işi için sarıldığı sebeplerin sonuca ulaşması için gerekli olan isimleri “Allah ismi camisinden” talep etmektedir. “Kim Allah’a tevekkül ederse O ona yeter” (Talak/3) ayetiyle bu manada bir sığınma belirtilmektedir. “(Bismillahi) tevekkeltü allahi, ve kefa billahi vekiyla” ayeti ( ) bize sığınmanın ve tevekkülün “Billahi” sırrıyla olmasını vurgularken bu hakikati bildirmektedir.