“Andolsun ki, sanada, senden öncekilerede şu vahyedildi: Yemin ederimki, eğer şirk koşarsan bütün çalışmaların boşa gider ve mutlak nefsine (kendine) yazık edenlerden olursun”
(Zümer/65)
Her insanın Allah’ın Zati İlminde “ilmi hakikati” vardır. Bu hakikate “ayan-ı sabite” adı verilir. Tüm ayanı sabitelere Kur’an talim edilmiştir. “Rahman Kur’anı talim etti. İnsanı halketti” (Rahman/1-3) ayetleri bu hakikati bize bildirmektedir. Kur’anın özü, özeti ve sırrı ise tevhiddir. Bu nedenle tüm nefislere “ŞİRK” in yasaklandığı vahyedilmiştir. Bu hakikatin bir göstergeside Ezan-ı Muhammedi’dir. Ezan-ı Muhammedi MUTLAK TEVHİD’i açıklar. Yani ayan-ı sabiteler ve nefsi natıka bu tevhidle yoğurulmuştur. Bu hakikate binaen “Ezan” müminlere ayan-ı sabitelerindeki bu sırrın yansımasıyla “rüya” olarak bildirilip emredilmiştir. Her an bizi TEVHİD’e ve kendi hakikatimize çağırmaktadır. Tevhidin tam zıddı olduğu için “şirk en büyük zulümdür” (Lokman/13) buyurulmuştur. Nefsin hakikatinin, nefisdeki bilginin tam zıddı olduğu için nefse zulümdür. “Nefislerinize zulmetmeyiniz” hükmüyle Allah şirki yasaklamıştır. Her şeyi affedebileceği ancak şirki affetmeyeceğini bildirmiştir. MUTLAK TEVHİD’e ulaşmanın yolu şu cümlede gizlidir. “Allah, TEK VÜCUD HÜVİYETİ ile Zatıyla kaim ve batın, sıfatlarıyla muhit ve tecelli, esmasıyla malum ve tecelli, kudretiyle fail, filliyle zahir, eserleriyle meşhud ve batını ile sırdır”
İşte böyle bir tevhid anlayışı kişiyi gizli ve açık şirkten kurtarır. Bu ise seyr-i suluk yani “irfan yolu” ile sağlanır.
Şirk ile nefsine zulmeden ise mutlak karşılığını görecektir. Tevhid ile kendi nefsi hakikatine ve Rabbına ulaşanda karşılığını görecektir. Bu şu ayette gayet açıktır: “Bugün her nefis kazandığının karşılığını alacaktır. Bugün zulüm yoktur. Şüphesiz Allah hesabı çabuk görendir” (Mumin/17). İrfan yoluna çıkmayıp şirkte kalanlara ise şöyle hitap edilecektir: “Sonra onlara: “Nerede o ortak koştuklarınız” denilecek” (Mumin/73)