“Nereye dönerseniz Allah’ın vechi (zatı, hakikati) oradadır”
(Bakara/115)
Allah Zat ismidir. Allah ismi Zatın tüm isimlerini, sıfatlarını bünyesinde cem eden ismidir Zatın. “Ben gizli hazineydim. Bilinmekliliğimi sevdim. Halkı zuhura getirdim (yarattım)” kudsi hadisinde BEN dediği İLAHİ ZATIN kendisidir. Kendisi “Allah” ismi ile açmış ve bu ad altında uluhiyetini (ilahlığını) ilan etmiştir. “Halkı zuhura getirmesi” Zatını, isimleri ve sıfatları ile her mertebede ve düzeyde farklı farklı açmasıdır. Zuhura çıkan (açığa çıkan) her şey O’nun isim ve sıfatları ile görünmesinden ibarettir. İnsan ise bu isim ve sıfatların hepsini yansıtıp idrak edebilecek şekilde halk edilen keremli bir varlıktır. Alemlerde açığa çıkan her şey insanla kemale ermiştir. İşte “gizli hazineden” açığa çıkanlarla, gizli hazineyi ve Zatının vasıflarını idrak etmek mümkündür. Gizli hazineden alemlerde her neyi açmışsa O’ndandır ve o mertebeden O’dur. O’nun isim ve sıfatları ile görünme yeridir. Bu nedenle sen bana bakarken O’nun isim ve sıfatlarını, bende sana bakarken O’nun isim ve sıfatlarını müşahede etmekteyiz. Alemlerdeki her şeye bakışımızda bu irfan düzeyine ulaştığında yukarıdaki ayetin idraki kolaylaşır. Her şeyin batınında o şeyi kaim ve baki kılan sır olan Allah’ın vechini (zatını) buluruz. Her neye bakılırsa hüviyetiyle orada sırda ve batında KAYYUM olan ALLAH bulunur. Bu hakikati tevhid mertebeleri açısından bir cümle ile özetlersek; “Allah “TEK VÜCUD HÜVİYETİ” ile alemlerde her zerrede Zatı ile kaim ve batın, vücuduyla mevcud sıfatlarıyla muhit ve tecelli, esmasıyla malum ve tecelli, kudretiyle fail, fiiliyle zahir, eserleriyle meşhud, batını ile sırdır”
Bu irfanla “nereye dönülürse” orada “Allah’ın vechi” ile karşılaşılır. Bu hakikat şu ayette belirtilir: “Ben vechimi öyle bir veche (zata) tutum (teslim ettim) ki o vech semavat ve arzı fitratı üzere halk etmiştir. Ve ben şirk ehli değilim” (Enam/79). Bu idrakle insan açık ve gizli şirkten kurtulur ve şu hitaba ulaşır: “İyi biliniz ki kim vechini (zatını) Allah’a teslim ederse ona ihsan olunur” (Bakara/112). Bu kişi ihsan olunan Muhsin olur. Kendisi ihsan eder, kendisine de ihsan olunur. Bu hakikatleri açıklayan ayetlerde Allah şöyle buyurur: “İhsanın karşılığı ancak ihsandır” (Rahman/46), “Muhakkak ki Allah’ın rahmeti yakın olarak muhsinlerden gelir”(Araf/56), “Allah Muhsinleri sever” (Ali-İmran/134)