A. H. 32.Kur'an, Kul ve Hüviyet Beraberliği
32. KUR’AN, KUL ve HÜVİYET BERABERLİĞİ
“Şüphesiz bu Kur’anda kulluk eden kimseler için kafi bir öğüt vardır”
(Enbiya/106)
Kur’an “Cemi esma ve sıfati cami Zat” olarak tanımlanır. Yani Kur’an Allah’ın tüm ilahi isim ve sıfatlarını içeren Zati kelam ve ilimdir. Her insan nefsi Rabbın tecelli mahallidir. Alah her nefiste isim ve sıfatları ile tecellidedir. Her insan O’nun isim ve sıfatlarını açığa çıkarabildiği ölçüde “kul” olur. Kur’an bütün isimlerin gerçek hüviyetleri ile açığa çıkarılması için nefislerde dürülmüştür. İnsanın nefsi natıkası bu nedenle Allah’ın nuru ve Kur’anın sırrını taşır. Her insan Kur’anı açığa çıkarabilecek potansiyeli taşır. “Ademe tüm isimleri talim etti (öğretti)” (Bakara/31) ayeti bu hakikati anlatır. Her insanın nefsi natıkası bu hakikati açığa çıkarabilir. Bu potansiyel ile “Biz Seni yeryüzünde halife olarak yarattık. İnsanlar arasında Hak ile hüküm ver ve hevana uyma” (Sad/26), “Rabbin meleklere yeryüzünde bir halife yaratacağım dediğinde” (Bakara/30). Kur’an insanın halife olarak yaşaması için yeterlidir. İnsandan istenen nihai sonuç ise “Abduhu ve resuluhu” sırrına ulaşmaktır. Bunun yoluda “Muhammeden Resulullah” zikrinin hakikatine ulaşmakla mümkündür. Bu zikirde “Muhammed” “irsal ettiği Kur’an” ve “Allah” üçlüsü BİRlenmiştir. İnsan – Kur’an – Allah TEK HÜVİYET’te birleşmiştir. Bu nedenle Hz. Resul “Benim mucizem Kur’an’dır” buyurmuştur. İnsan nefsi natıkasını, Kur’an-ı natık yaptığı anda bu hakikate ulaşır ve “yaşayan Kur’an” olur. Kur’an onun halife olmasında “abduhu” sırrını yaşamasında temel anahtardır. Kendi programında dürülü olan hakikatin hayata adapte edilmesidir. O zaman “abduhu ve resuluhu” sırrına ulaşır. Aynı cümlede “kul” ve “irsal edilen Kur’an” dürülmüştür. Bu ise kişinin nefsinin hakikati Kur’an olarak kulluk yapması hakikatidir. Hakiki kullukta budur. Diğerleri açığa çıkarabildikleri ölçüde isimlerin hakkını verdikleri ölçüde kuldurlar. Bu nedenle insanlar kulluktada derece derecedirler.