2. NUN. KALEME VE SATIRLARA YEMİN OLSUN Kİ
“NUN. VELKALEMİ VEMA YESTURUN”
“Nun. Kaleme ve yazılan satırlara yemin olsun ki”
(Kalem/1)
Nun; Zati İlahiyi, İlahi Zati Nuru, Kudreti İlahiyeyi temsil eder. Nun harfinin noktası Ahadiyeti Zat noktası olup, kalem vasfı kazandığında Ba harfi altındaki nokta olarak alemlerin halk edilişine “hüviyet beraberliği” olarak katılır. Kalem olarak ifade edilen ilk taayyün (taayyün-ü evvel) olan Ruhu Muhammedi; Aklı Muhammedi, Nefsi Muhammedi, Hakikati Muhammedi, Akl-ı Muhammedi, Nefsi Muhammedi, Hakikati Muhammedi, Nuru Muhammedi adları verilen hakikattir. Zati İlahiden açığa çıkan ilk taayyündür. Buna binaen Hz. Resul (sav) “Allah ilk önce benim ruhumu, nurumu, aklımı, nefsimi ve kalemi halketti” buyurarak bu mertebeye ışık tutmuştur. Ruhu Muhammedi, kalem Zatın Zati sıfatlarını, sübuti sıfatlarını taşır. Yazılan satırlar ise ilahi isimlerin ve onlarla açığa çıkan fiiller ve müşahede edilen eserleri ve sonuçlardır. Alemlerde de zaten faaliyette olan Zatı, Sıfatları ve isimleridir. İsimlerin çokluğu Zati İlahiyenin İlmindeki hakikatlerin çoğalmasına neden olmuştur. Bu nedenle fiiller, eserler yani satırlar çoğalmıştır.
Ne kadar zahiri ve Batıni ilim varsa bu ayet hepsini ezeli ve ebedi olarak kapsamaktadır. Her insanın Zati nefsten aldığı nur ile nefsi natıkası oluşmuştur. Nefsi natıka “Ruh” nefh edildiğinde Hakkın zatına, sıfatlarına ve isimlerine mazhar olmuştur. Temsil ettiği oranda nefsi natıkası İlahi Zati ilmi bünyesinde taşır. Nefs bu aşamada “alıcı” dır. Ne zamanki nefsindeki ilmi, başka nefislere aktaracak olursa o zaman “verici” olur. Nefisten nefise alışveriş başlar. Gönüldeki nokta-i süveyda Nun’un ve Ba’nın altındaki noktadır. Nefsi natıkanın merkezidir. “Gönülden gönüle yol vardır” dedikleri nefisler arası bilgi alışverişidir. Olumlu veya olumsuz “Üzüm üzüme baka baka kararır” (veya aydınlanır) sözü halin geçici olduğunu (nefsten nefse) vurgulanır. Kulak, göz yoluyla kalbe bilgiler ulaşır. Bu nedenle ayette “Bilmediği şeyin ardına düşme; doğsrusu kulak, göz ve kalp bunların hepsi o şeyden sorumlu olur” (İsra/36) buyurulmuştur.
Sohbet yolu ile kulaktan kalbe, kitapların satırlarından göz yolu ile kalbe (nefsi natıka merkezi) her türlü bilgi ulaşır. Olumlu ve olumsuz oluşuna göre nefsi ya aydınlatır ya da karartır.
Arif bir kişi sohbet ve satırlar ile sadırlara (gönüllere) hitap eder. Zati İlahi İlimden aldıklarını pozitif yönde çoğaltarak, nefsinde dürülü olan ilim ruhu ve nurunu bu yollarla, karşısındaki nefislere aktarır. Yani nefsi natıka ruhunu ve nurunu karşısındaki kişiye aktarmaya çalışır. Karşısındaki kişi alıcılarını (kulak-göz vs) iyi ayarladıysa “gönülden gönüle köprü” kurulur. Sadırlardan satırlara-sohbetlere dökülenler, sohbet-satırlardan sadırlara aktarılmaya çalışılır. Zati İlahi İlim kaynaklı bilgiler bu şekilde gönüllerden gönüllere, nesillerden nesillere aktarılmış olur. Zat kaynaklı bilgiler zaman ve mekan değişsede baki kalır, isim kaynaklı bilgiler ise zamana ve mekana göre değişikliğe uğrayabilir. Değişikliğe uğrayanlar ise, Zat değil tecellilerdeki değişimlerdir. O her an bir tecellide olduğundan isim kaynaklı değişimlerde zahiren değişiklik olsada batınen maan olarak değişimler sınırlı kalır. Zati ilmin sonsuzluğunu ise şu ayet oldukça güzel anlatır: “Eğer yeryüzünde ağaçlar kalem, denizler mürekkep olsa, arkasından yeni deniz daha ona katılıp mürekkep olsaydı, yinede Allah’ın kelimeleri tükenmezdi” (Lokman/27).
İşte arifibillahın Halide böyledir. Sohbeti ve kalemi ile Allah’’ın ilmini çoğaltmasında sınır yoktur. Her mertebeye göre ilmini açar ve taliplerini ötelere taşır. Bu nedenle “arif bir kişi ile bir saatlik sohbet yetmiş yıllık nafile biadete bedeldir” buyurulmuştur. Sadırlardan satırlara dökülenlerde aynı değerdedir. Yeterki alıcılarımız doğru yöne ayarlanabilsin.